OyunHamamı...
Resmen bir oyun denizi..

Total War Serisi

Medieval: Total War

Bazıları savaşın hiçbirşey değiştirmeyeceğini söylerler. Belki stratejileri yanlıştır.

Shogun Totalwar' u sevipte aynı haritadan bıkanlara müjde; yapımcı Creative Assembly, Medieval Total War' u sonunda piyasaya çıkardı. Amaç bu sefer Japonya değil; Avrupa, Orta Doğu ve Asya' nın bir kısmı ve Afrika' nın kuzeyi; yani o çağda egemenlik kurulmaya çalışılan dünya. Anlaşılacağı gibi Shogun' a göre haritamız bir hayli genişliyor. Oyun ilk haçlı seferinin yapıldığı yıl olan 1095' ten başlıyor ve 1453 İstanbul'un fethine kadar sürüyor; yani yaklaşık 400 sene gibi geniş bir zaman dilimini kapsayan oyunda 12 değişik uygarlık mevcut: Türkler, İngilizler, İspanyollar, Mısırlılar, İtalyanlar, Almanlar... Oyuna göre bütün uygarlıklar 1095'deki sınırlarına sahip ve olaylar bundan sonra 1453' e kadar sizin çiziceğiniz tarihe bakıyor. Eğer Türkleri seçerseniz biraz şaşkınlığa uğramanız mümkün:1095 yılında ilk haçlı seferinin başladığı doğru ama oyuna başlarken I.Kılıç Arslan yerine I.Sultan Süleyman' la başlıyorsunuz. Bu arada yanlış anlaşılma olmasın, 1095 yılında Anadolu Selçuklu Devleti' i hüküm sürmekteydi, yani Osmanlı Devleti' nin ortaya çıkmasına epey bir zaman var. Oyuna 3 ayrı dönemden birini seçerek de başlamak mümkün:Early, High, Late. Oyunun başlangıcında bu dönemlere ait haritalar ve uygarlıkların sahip oldukları sınırlar mevcut. İlk iki dönemde Anadolu Selçuklular' ı oynuyorsunuz ancak Late Period' ın başladığı 1321 yılında I. Osman' ı padişah olarak görebilmeniz mümkün. 

Oyunun amacı ve görüntüsü Shogun ile aynı ama bu sefer ki hedefiniz dünya. Ana menüsü, harita görüntüsü, asker yetiştirme ve binaları inşa etme menülerinin hepsi de aynı: oyun gene iki ortamda oynanıyor; harita ve savaş meydanı. Kontroller de değişmemiş; mouse ve özellikle savaşta klavyedeki tuşları gibi (Savaşta kullanılan klavye tuşlarını öğrenmeniz size kolaylık ve hız kazandırır.). Dilerseniz savaşları kendiniz yönetiyor, dilerseniz de "automatically resolve the attack" butonuna tıklayıp sonucu oyuna bırakıyorsunuz. Tahmin ediyorum ki Shogun hayranları savaşları kendileri yönetmeyi tercih edeceklerdir ama belirtmem gerekir ki sorunsuz bir savaş seyri için en az 192 Mb Ram gerekiyor aksi halde bölükleri kontrol sırasında çileden çıkıyorsunuz. Savaş zamanı çalan müzikler de müthiş; her uygarlığın kendine ait müzikleri var. Bir diğer ilerleme de ek kuvvetleri savaş alanında istediğiniz bir yere çağırabilmeniz, yani pat diye kaçan düşmanın önüne askerlerinizi çıkarabilirsiniz. 

Ve gelelim kale kuşatmalarına; Shogun'dan farklı olarak bu da gelişmiş: surları yıkıp askerleri içeri sokmak için büyük toplara ihtiyacınız olacak bu toplar da oldukça çok çeşitli. Bu özellikleriyle Creative Assembly savaş meydanlarına yeni tatlar getirmiş. Tabi eğer savaş meydanında işim olmaz diyorsanız işte o zaman sonuç asker sayınızın üstünlüğüne ve askerlerinizin deneyimine, başarısına ve diğer ordudaki askerlere göre üstünlüklerine bakıyor.

Her uygarlığın askerleri ve binaları farklı. Askerler de çok çeşitlendirilmiş:100 değişik birim mevcut. Mesela Türklerin sipahileri, İspanyolların şovalyeleri var. Shogun' dan bir diğer farkı ise belli bölgelerinizden asker kiralayabiliyor olabilmeniz. Bu arada Papa bazen kuşattığınız bir yerden memnun kalmayıp size geri çekilmenizi, bazen de Haçlı ordusuna destek vermenizi istiyor. Hristiyan ülkeler prenseslerini evlilik yoluyla size sunabiliyorlar veya kendi komutanlarıyla bağlılık amaçlı evlendirebiliyorlar. Hristiyan bir ülkeyi seçecekseniz Haçlı seferi ordusu hazırlıyabiliyorsunuz ve Müslümanlar da kendi ülkelerinden Cihad ilan edebiliyorlar. Bu orduların sayısı sizin normal ordularınızdan 5-6 kat daha fazla oluyor, işte bu Medieval'in en sevdiğim yeniliklerinden biri; çünkü bu sayede istediğiniz yeri işgal etmeniz çok kolaylaşıyor. Tabii bu arada size saldırabilecek haçlı ve cihad ordularını da düşünmekte yarar var. Bu arada haritanın büyük bir bölümünü ele geçirdiğiniz zaman oyun size %60lık kısmı ele geçiridiğinizi ve devam edip etmiyceğinizi soruyor. O da size kalmış.

Oyunda Rpg tarzı karakter oluşturmak da mümkün veya tarihteki ünlü bir kişi olarak da başlayabilirsiniz: Aslan Yürekli Richard, Joan of Arc, Saladin ve daha birçoğu. Ayrıca ünlü savaşları da yönetebilirsiniz: 100 Yıl Savaşları, Haçlı Seferleri gibi.

Gelelim grafiklere, bu konuda da pek bi değişiklik yok. Harita tamamiyle aynı yalnız size gelen mesajlardaki karakterlerin çeşitliliği artmış. Savaş alanlarına da gösterişli kaleler konmuş.

Özetle; bence Total War'u sevip de oynayanlar için olmazsa olmaz bir oyun. Yapılan yenilikler de oyuna ayrı bir tat katmış ama format gene aynı. Daha evvelden hiç Total War veya başka bir strateji oyunu oynamayanların böyle muhteşem bir strateji oyunu oynamaları için bulunmaz bir fırsat.

Rome: Total War

Kılıçlar kınlarından çıktı, okçular hazır mı?.. BATTLE FOR THE VICTORRRYYYYY!
Strateji türü başta olmak üzere savaş oyunlarının oynanışı kolaylaştırıcı; kolaylaştırırken de tüm kontrolü oyuncunun elinde tuttuğuna inandırıcı yönleri olması lazım. Bununla beraber yapımcılar aslında oyuna konulabilecek çetrefilli altyapı görüntüsüne rağmen basit taktiklerle büyük işler yapmıyormuş hissini oyuncuya vererek kişiyi oyuna bağlama yolunu da seçmeliler. Karmaşık oyun yapısı işi zorlaştırmaz; öyle olsa bile bu sayede detay artar. Detaylı kuruluş biçimi de stratejik çeşitliliğin açısını genişletmekle kalmayacağı gibi sadeliğe indirgenmiş haliyle gayet kolay oynanabilirliği monitörün başındakine tattırmalıdır. Bu bağlamda değinilebilecek bir diğer husus da……

Total War serisinin gülüdür ROME

İngiltere’nin Creatve Assembly firması ile efsaneleşen Total War serisinin son oyunu Rome: Total War Amerika’dan sonra asıl mekanı Avrupa’yı da sarsıyor. Aslında önceki Shogun ve Medieval oyunları, Rome’un yayıncı firması Activision olduğundan mıdır bilinmez, sonuncusu kadar ünlenememişti. Onların kalitesini de tartışacak değilim; ama, görünür de bir gerçek var ki, o da Rome: Total War’dır. Fakat şimdi de yine nedenini bir muamma olarak tanımlayabileceğim olaylar neticesinde, ki bunun asıl cevabını “reklam” olarak versem yanlış bir şey yapmış da olmam, bu oyun aylar boyunca en çok beklediğimiz oyunlar listesinin üst sırlarında yer aldı. Peki beklemekle hata etmiş miyiz, kesinlikle hayır; ben oyunu hakir görüyor muyum, puana bakın. Lafı fazla uzatmadan bütün yönleriyle incelediğim Rome: Total War’a başlıyorum. 

Yüzlerce yiğidin çarpıştığı ovalar

Total War serisi oyunlarda alıştığımız oynanış serinin son oyununda da yerini korunuyor. TBS mantığıyla savaş alanları öncesindeki dünya haritası üzerinde kontrol ettiğimiz piyonlar üç boyutlu ve hareketli. Stratejik detayları genel olarak meydanlardan önce yönlendirdiğimiz Avrupa haritası ise ekranımızın tamamında kontrolümüz altında ve mevsimsel değişikliklerden de etkileniyor oluşu büyük bir görsel zenginlik. Bunun yanında yine dev haritamızın üç boyutlu oluşu ile beraber zoom yapabilme imkanıyla size taktik alanlarının bütün güzelliğiyle yansıtılıyor oluşu sonucunda hiçbir ayrıntıyı kaçırmamış oluyorsunuz. 

Dünya üzerindeki birçok minik detay ve bunların coğrafi oluşumlar ile birlikte grafiklerde tekrar hayat bulması gerçekten de tek kelimeyle muhteşem. Özellikle dağların, ovaların, akarsuların normal dünya üzerindeki dağılımına uygun yerleştirilmiş olması göze hoş görünen bir diğer ufak detay. Öte yandan az sonra değineceğim oyunun asıl aksiyon kısmına sahne olan savaş alanlarına yüzümüzü çevirdiğimizde TBS ekranının ne kadar bayağı tutulduğunu görmüş olacaksınız. Kötü demiyorum, diyemiyorum; ama, okçuların ve mızraklı savaşçıların üç boyutlu duruşlarını gördükten sonra asla savaşmadan duramıyorsunuz.

Belirtmeden de geçmemem gerekiyor ki dünya haritası üzerinde sadece sizin ve diğer düşmanlarınızın askeri güçleri veya binaları resmedilmiyor. Onların yanı sıra diplomatlar ve casus askerler de kontrolünüz altında emredebileceğiniz birimler arasında. Casusların ne işe yaradığı aşikar görünmekle beraber elçi olarak gönderebileceğiniz diplomatlar ışığında ticari anlaşmalar sağlayabilir ve askeri müzakereler imzalayabilirsiniz. Bu sayede onların yardımıyla da sınırlarınızı genişletmekle kalmayıp ekonominize de katkıda bulunabilirsiniz. Zaten oyunun genel mantığı da şehirleri fethederek sınırlarınızı genişleterek tüm Avrupa’ya hükümranlık kurmak üzerine kurulu.
Tüfek icat olunmadan evvel mertlik para ederdi

Savaş alanlarındaki genel düzen ise nispeten diğer strateji oyunları ile benzer düzeyde. Sürekli bahsedilen gerçekçi savaş atmosferi başarıyla oyuna yansıtılmış. Bunları sağlayan en önemli özellik ise grafikleri gerçekçiliğin sınırlarını zorlayacak düzeyde belirleyen 3D grafik motoru. Bilhassa savaş alanlarında yoğunlukta hissettiğimiz ışık ve gölge kombinasyonları neticesinde bu görüntüyü almak mümkün. Tabi bunun da ekran kartlarına fazlasıyla iş yükleyeceği aşikar. Çünkü savaş meydanlarında her biri birbirinden detaylı askerleri gözler önüne bütün zarafetleriyle sermek pek kolay bir iş olmasa gerek. Ki bu grafik yazılımının ve oyunun oynanışının aynı anda binden fazla askeri göğüs göğse çarpıştırmak üzere dizayn edilmesi, bunun yanında zoom ve gölge etkileşimlerinin beraber harmanlanması gerekliliği işin tekniğinde ortalama bilgisayarlarda sorun yaratacağının göstergesi. Ama olayın özüne dönüp profesyonelce irdeleyecek olursak… yok yok, bu böyle olmayacak. Yazı uzadı, canım sıkıldı; nitekim savaş beklemez.

Bir süre sonra kendime geliyorum ve yazıya devam kararı veriyorum. Neredeyiz? Evet! Askerler inanılmaz derecede detaylı, keza savaşırken vereceğiniz taktikler de öyle. Pek çok açıdan adamlarınıza yapacağınız yönlendirmeler neredeyse sınırsız. Öncelikle askerlerinizi diziyorsunuz ve ardından “Savaşa Başla” tuşuna dokunmanızla birlikte ortamda dalgalanan epik ve insanın duygularına dokunan müziklerin üzerine işlenmiş onlarca askerin bir ağızdan çılgınca haykırışları ile gözü dönmüş insan azmanı düşmanlar arasında akıl almaz bir cenk cereyan ediyor. Önden yakın savaşçıları dizdikten sonra arkadan fırlayan oklar ve mızraklar düşmanlarınızın etini delip arka tarafta yere saplanıyor. Her bir açıdan saldıran askerlerinizin ardından afallayan düşman birlikleri ince bir yapay zeka sergileyip çekiliyormuş gibi yaparak dağılıyorlar ve birinin peşine düştüğünüzde diğer boşta kalanlar sizi arkadan gafil avlıyorlar. İşte bu, ekranlara gelen savaş sahnelerinden sadece biri. Oyundaki aksiyon ise sizi iliklerinize kadar sarıyor.

Hepsini bu kadar sanarsanız, savaşan askerlerin korktuklarında sergiledikleri davranışlar karşısında dilinizin tutulacağına dair bahse bile girebilirim. Bütün hışmıyla savaşan askerler güçlerinin azaldığını yada karşılarındaki birliğin kendilerinden daha güçlü olduğunu fark ettiklerinde beyaz bayrak çekerek geriye topukluyorlar. Bunu çoğu zaman taktik olarak yaptıkları gibi geri çekilip asla gelmeyedebiliyorlar. Çoğu kez böyle bir tutum sergilendiğinde savaş sona ermiş oluyor ve büyük harita ekranına gelindiğinde yenilen taraf yere yığılırken kazananlar “victoryyyy” diye yeri göğü inletiyor. Ola ki eğer çarpışma sonucunda bir kale ele geçirirseniz sınırlarınız genişleyeceği gibi köylerden elde edeceğiniz gelir de artacaktır.

It reminds me that is not so bad! NOT SO BAD!!!!


Rome: Total War duyuruluşundan bu yana vaat edilen gerçekçi savaş aksiyonunu fazlasıyla sağlıyor. Oyuna hakkında bir eksi bulamadım, bundan da zerre kadar mutsuz değilim. Stratejiyi pek sevmeyen biri olarak “Risk” tarzı oynanıştan bu yana beni etkileyen bir oyun bulamamaktan yakınmıştım. Beni mazur görün. Yazarlık tutumlarını bir yana koyup da oyunu size bağıra çağıra anlatmaya kalksaydım büyük ihtimalle son yazımı okuyor olurdunuz. Oyun inanılmaz, ne pahasına olursa olsun; çalın çırpın, gidin bu oyunu alın oynayın; yaşayın!!!

Medieval 2: Total War

Total War serisinin son incisi

Kalbi hızla çarptıran oyunlar diye kendimce bir tür belirledim. Ne olursa olsun, bunlar ciddi anlamda bir oyuncuyu terletir. Piyasaya çıkana kadar sabır yolunu öğretir, çıktıktan sonra hastalık etkisi yapıp, bilgisayar başında çakı verirler adamı. Akşam PC başına oturulur; hadi bir tur daha, şu görevi de yapayım, Save edip birazdan çıkarım vs… gibi oyuncunun kendini kandırdığı palavralarla, bir bakılır sabah olmuş. Makine başından o kan çanağı olmuş gözlerle yatağa yatılır ve arkasından son söz söylenir, “Yarın orayı geçeceğim, benim olacaksın”. Kendimi bu durumda bulduğum zamanlar oldu. Özellikle Relic, Blizzard, Id Software, Creative Assembly ve bir iki firmanın yapımları bana bu durumu çok yaptırmıştır. Son olarak aylar boyunca oynadığım, bazı zamanlar uğruna kız arkadaşımı bile atlattığım Total War serisinin sonuncusu geldi. Hoş geldi, bana gene uykusuz geceler ve uyduruk bahaneler kaldı. 

Bağımlılık

Total War’ların hepsinin benim üstümde oldukça ilginç bir etkisi vardır. Çünkü aşırı bağımlılık durumunu ortaya çıkartır. Bazı oyunlar için bir iki gece sabahladığımı bilirim, ancak Creative Assembly’nin bu şaheser serisinde, neredeyse bir haftayı bulan hatta geçen arka arkaya sabahlamalarım olmuştur. Bir kere kendimi kaptırdığım zaman nereye gideceği belli olmaz. İllaki güneşin o ilk ışıklarını bana göstermeyi adet edinmiştir. Hatta birkaç ay boyunca sadece Total War’a odaklanırım, gerisini hiç düşünmem bile.

Toparlayıp devam edersek, uzun zamandır hasretinden yandığım, duyurulduğu zaman içimdeki yağları eriten Medieval II: Total War piyasaya çıktı. Bu sefer çift DVD olarak karşımızda ve haliyle HDD içinde güzelce bir delik açtığını tahmin edersiniz. Eğer olur da Collectors Edition olarak karşınıza çıkarsa toplamda 3 DVD. Bonus DVD için oyunun müzikleri, figürleri, yapımı vs… materyaller bulunuyor ve oldukça da doyurucu. 

Formül biraz daha tatlanmış

Medieval 2’de genel olarak önceki oyunlarla temeli aynı, ancak arada sırıtan farklar var. İlk faktör para. Para insanlık tarihinde her zaman ön plandaydı, bu sefer de ön planda. “Ben barışçıyım, savaşmam kendim gelişirim” gibi bir bahaneye sakın ola ki, girmeyin. Girdiğiniz gibi pişman olma şansınız çok. Çünkü para en önemli faktörlerden biri ve gelişmeniz içinde lazım. Bunu yapmak için yeni yerlere dalıp, seferlere çıkmalı ve diğer devletlere kafa tutmalısınız. Buraya kadar kolay derken, savaş için de birazcık güçlü bir ordu da şart. Asker ve ordu içinde para lazım. Ne anlarım ben bu işten diyenlere cevap basit, ufak hamlelerle bu işi en başından hafiften kıvırtmak lazım. Bu yolda en büyük faktör olarak en başlarda diplomatlar ve tüccarlarınıza iş düşecek. Diplomatlarla komşu ülkelere gidip, “Ben var anlaşma, para” hesabına girmek olacak. Yapacağınız ticari anlaşmalar sizlere ufaktan para kazandırırken, ileride bu ülkelerin sizlere karşı daha iyi olmasını (Siz savaş açana kadar veya daha tersi durumlarda) sağlayacaktır. Öteki taraftan tüccarların yardımı ile biraz daha para kazanma imkanınız var. Harita üzerinde bulunan kaynakların üstüne tüccarı çekip koyun işte bu kadar. Gerçi çok para kazanmazsanız bile, hiç değilse elinize az da olsa gelir geçecektir. Ancak zamanla tüccarlar artıp, oraya buraya onları savurduğunuzda güzel bir şekilde onlardan para kazanma imkanınız var. Özellikle nadir bulunan bir kaynak eliniz altında olursa, feci şekilde para kazanabilirsiniz. Bu yüzden az bulunan değerli kaynaklara göz koymak ilk tercihiniz olsun. Oyunun ilk zamanlarında deniz ticaretine yatırım yapmak ve tarımcılığa önem vermek de, oldukça işinize yarayacaktır.

üccarlarınız ve diplomatlarınız sizin için ortalıkta koşuşup cirit atarken tabii ki, bazılarının menfaatlerine ters düşecektir. Ayrıca bunlar üstün insanlar değil ki, hayatları boyu sizlere hizmet etsindenler elbet öleceklerdir. Bu yüzden tüccar ve diplomat ahalisi yanında ufaktan bir koruma olsun. Olmadığı zaman başkaları tarafından öldürülebiliyorlar. Diğer devletlerin tüccarları tarafından sıkıştırılıp, dükkanlarını kapatabiliyorlar. Hatta ecelleriyle ölebiliyorlar. Bu durumları göz önünde bulundurup, ona göre değerlendirme yapmalısınız.

Arcana

Sadece iş para pul değil ki, imparatorluğunuzu devam ettirmeniz için lider lazım, hükümdar lazım. Bu olay her zaman ki gibi, babadan oğula mantığıyla devam ediyor. Ancak kraliyet ailesine dikkat etmek lazım. Biliyorsunuz tarih tekerrürden ibarettir. Aile içinde olan taht kavgaları, istenmeyen krallar vs… bunları okuldayken ders kitaplarında görmüştük. Bu yüzden evliliğe ve çevre ülkelerdeki kraliyet ailelerini iyice gözden geçirin. Yanlış bir evlilik sonucu tepkiye, tahtı kaybetmeye, kendi ailenizdekilerin size sırtını dönmesine yol açabilir. Bunlara dikkat edip, önlem alın. Yabancı ülkelerden kız alıp, onlara kız verecekseniz, size olan bağlılığını iyi değerlendirin. Düşük bağlılık, büyük bir alçaklığa dönüşebilir. Aman dikkat!

Gelelim en önemli ana öğeye, kısaca Papa ve onun emirlerine. Yanlış değil doğru, Medieval 2’de Papa var ve bize oldukça kök söktürecek cinsten. Yapımda dinler ön planda. Ne yazık ki, oyun başında sadece Hristiyan devletlerinden biri seçilebiliyor. Bu yüzden Papa ile oldukça haşır neşir oldum. Türkleri seçmek için bir kez bitirmek şart. Papa bir süreye kadar can sıkıcı olabiliyor. Çünkü bize verdiği emirleri yapmak zorundayız. Takmam kimseyi mod’una sakın girmeyin. Yanlışların en büyüğü olur. Bu yüzden usluca onun dediklerini yapmak en mantıklısı olacaktır ki, sizin adamlarınızdan biri yeni Papa seçilene kadar. Evet, oyunda Papa gerçekten önemli, hatta en ön planda yer alıyor bir süreliğine. Çünkü verdiği emirlere karşı gelirsek, diğer Hristiyan ülkelerin tepkisini çekiyor ve hedef olabiliyoruz. Eğer tüm görevlere karşı gelip, bir de diğer Hristiyan ülkelerden birine dalarsak, nanayı yememiz kesindir. Bozulan ticari anlaşmalar, diğer ülkelerin siyasi sınırlamaları, açılan savaşlar vs… başımıza gelebilir. Nispeten bizimde rahiplerimiz var ve bunlardan biri elbet başa geçiyor. İşte o zaman daha rahat olup, biraz daha istediğimiz gibi at koşturuyoruz. 

Dış etkenler

Papa dışında, bazı gruplar yer alıyor. Bunlar gelip, ülkenizde kalmak, sizinle ilişkilerini güçlendirmek vs… hede davalarına giriyorlar. Bu grupları siyasi güçleri olanlar, ticari gücü oluşturan önemli tüccarlar vs… oluşturuyor. Hepsinin artıları eksileri var, ancak bu adamlardan görev almak, Papa ile ters düşmek gibi ilginç sonuçlar olabiliyor. Kısaca Papa ve bu gruplar arasında seçim yapmak zorunda kalabilirsiniz. Eğer kendi adamınız Papa olarak yer almıyorsa, ülkenizde olan grubu dağıtın gitsin. Yoksa başınızı oldukça ağrıtacaktır. Hatta verdikleri görevleri yapmamak veya onlara karşı çıkmak, ortamı çok kötü edebiliyor. Kısaca yapacağınız tercihlerde dikkatli olmalısınız.

Bu durumlara karşılık bir de harita ekranında yapay zekanın stratejileri var. Akıllara zarar şekilde inlik ve cinlik yapıp, sizi köşeye sıkıştırma fonksiyonu mevcut. Her türlü alavere dalavere olabiliyor. Tüccarların ölümü, siyasi oyunlar, suikastler şunlar bunlar derken, bazı zamanlar ecel terleri dökebilirsiniz. Özellikle kötü bir döneme bu olaylar rast gelirse, sonuçlar feci oluyor. 

Oran

Önceki Total War oyunlarından aşina olanlara savaş ekranında yabacılık çekmeyecektir. Özellikle tecrübeli olanlar, bu kısımda eski deneyimlerinden yararlanacaklardır. Yapay zeka harita ekranındaki cinliğini, savaş sırasında konuşturamıyor. Biraz deneyim ve kolay ama etkili bir taktiklerle rakip aşağı alınabiliyor. Fakat karşı tarafın sayısı sizden fazlaysa veya teknolojik olarak daha üstünse, bu özellikleriyle can yakıcı olabilirler. Fakat yapay zeka, bu durumlar haricinde bilindik Total War mantığıyla devam ediyor. 

Teknolojik özellikler demişken, çok çeşitli ayrıntılı geliştirmelerimiz var. Bunlar hatta ikiye ayrılıp, bir kez de çarpılıyor. Kale ve şehir olaylarına artık biz karar veriyoruz. Yerleşikler nerede olacak bize bırakılmış durumda. Şehir ticaret ve din açısından önemli, kale kısmı ise askeri alanda ileri bulunuyor. Ancak her ikisini artık tamamen sorumluluğumuz altında. Güvenliklerini sağlama, geliştirme gibi etkenler için ince eleyip sık dokumak lazım. 

Görüntü ve konuşma

Grafikler için diyecek bir şey bulamıyorum. Creative Assembly, her yeni Total War’da grafikleri daha geliştirip, sistemin dibine vurduruyorlar. Savaş alanlarındaki birimlerimiz artık daha hareketli ve daha gerçekçi olmuş. Bir de daha ayrıntıya girmişler. Çevredeki kaplamalara, ona buna baktığınızda ayrıntıları direk görüyorsunuz. Efektler, ışık diyebilecek bir şey yok. Medieval 2’nin minimum sistem ihtiyaçlarına denk bir sisteminiz varsa. Ancak “Grafikler sağlam, sistem yeter mi?” Sorusu karşılığında eğer grafik detaylarını kapatıp, grafikleri en düşük seviyeye alırsanız; oynama şansınız var, hatta az bir buçuk kasma eylemi de olsa, oynayabilirsiniz.

Sesler her zamanki gibi süper. Her efekt son iniltisine kadar duyulabiliyor. Müzikler konusunda zaten lafım bile yok, yine harikalar. Medieval II: Total War kesinlikle mükemmel bir oyun. Belki benim fanatikliğim olacak, ama benim için şu anda 2006’nın en iyi stratejisi. Creative Assembly kesinlikle harika bir iş çıkartmış. Yeni bir klasiği bizlere kazandırdıkları için yapımcıları alkışlıyorum.

Empire: Total War

Viyana kapılarına tekrar dayanmanın vakti geldi!

Stratejinin her unsurunu sevenlerin yüzünü yıllardır güldüren, ekran başında onlara keyifli saatler hatta günler geçirten, zamanla normal hayattan kopmalarına yol açan ve kendilerini gerçekten bir imparator ya da padişahmış gibi hissetmelerini sağlayan Total War serisinin uzun zamandır merakla beklenen yeni üyesi nihayet elimize ulaştı.

Seride en son Orta Çağ’da kalmıştık. Şimdi ise 1700’lü yılların çalkantılı politik yapısının içinde, ülkemize Dünya’da saygın bir yer edindirmeye çalışacağız. Empire: Total War, serinin kendinden önceki üyelerine göre oldukça komplike bir yapım. Öyle ki, önceki oyunları oynamış olsanız bile ana haritanın karşısında bir süre duraksayabilirsiniz. Harita oldukça detaylı ve üzerinde sadece şehirler ve ordular yerine birçok yeni şey göreceksiniz. Bunların arasında sınır kaleleri, küçük kasabalar, limanlar, madenler ve buna benzer birçok bina bulunuyor. Bunları askeri ya da ekonomik yönde geliştirmek sizin tercihinize kalmış. Sadece şehirleri değil stratejik değere sahip bu noktaları da elinizde tutmak sizi zafere taşıyacak olan ufak ayrıntılar arasında. 

Şehir yönetimi konusunda, yeni yapımda çok büyük yenilikler bulunmuyor. Şehirlerle ilgili yapılan en önemli ayarlama olan vergi konusunda ise bir kolaylık getirilmiş. İsterseniz tüm şehirlerinizin vergi seviyesini bir anda ayarlayabiliyorsunuz. Bunun dışında, şehirlerinizde yaşayan insanların sınıflarına göre vergilendirme yapabiliyorsunuz. Yani zengin sınıfa ayrı, işçi sınıfına ayrı vergiler koyabiliyorsunuz. Tabi bunun farklı etkileri oluyor. 

Gelir kaynağınız sadece vergiler değil elbette. Düzgün bir gelir elde edebilmenin yolu komşularınızla ticaret anlaşmaları yapmaktan geçiyor. Tabii ticaret rotalarını düzenlemek, yollar ve limanlar yapmak zorundasınız. Bunları geliştirdiğinizde elde ettiğiniz gelir de otomatik olarak artıyor.
 

"Empire: Total War, grafik anlamda gerçekten harika bir yapım olmuş. Savaş alanında hiçbir detay atlanmamış. Askerlerin modellemeleri ve savaş animasyonları çok başarılı."

Padişahım çok yaşama!

1700’lü yıllara gelindiğinde dünyada, milliyetçilik akımı ve demokrasi gibi kavramlar artık yüksek sesle dile getirilmeye başlamıştı. Bunların etkisi olarak, çok büyük isyanlar çıkmış, büyük imparatorluklar yıkılmanın eşiğine gelmişti. Yönetim şekli olarak da insanlar artık monarşi dışındaki alternatifleri de değerlendirmek istiyorlardı. İşte tam böyle bir dönemde geçen oyun bunları da iyi bir şekilde yansıtıyor. Ülkenizin yönetim şekli başta monarşi olsa bile, ileride halkınızın çıkaracağı isyanlar ile bu yönetim şekli meşrutiyet ve hatta demokrasi haline bile gelebiliyor. Hangi yönetim şekli ile yönetilirse yönetilsin, her ülkenin bir kabinesi bulunuyor. Burada bulunan kişilerin belli özellikleri var ve bunlar zamanla gelişebiliyor. Ayrıca beğenmediğiniz kabine üyelerini de değiştirebilmek mümkün. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde belli sayıda Turn’den sonra seçimler yapılıyor.

Medieval 2’de din konusu çok büyük önem taşıyordu. Empire’da ise bunun önemi biraz azaltılmış. Ülkenizin dinine göre sahip olduğunuz din adamları ile dini yayabilmeniz mümkün. Böylece yeni ele geçirdiğiniz yerlerde size karşı isyan çıkması olasılığını azaltmış oluyorsunuz. 

Önceki yapımlarda gizli ajan ve suikastçının yaptıklarını artık tek bir adam yapabiliyor. Yani suikast ve sabotaj görevleri yapacak adamlar ayrı değil. Bunun dışında diğer ülkelerle diplomatik ilişkiler kurabilmek için artık diplomatlara ihtiyacınız yok. Bunun yerine istediğiniz zaman istediğiniz ülke ile anlaşmalar yapabiliyorsunuz. Bu durum oynanışa büyük bir kolaylık getirmiş. Diplomasi konusunda oyunun yapay zekasının çok çok iyi olduğunu söylemek zor. Bazen çok makul bir teklif yaptığınızda bile sebepsiz yere reddedilebiliyorsunuz. Bazen de kabul edilmesini hiç beklemediğiniz bir teklifin kabul edildiğini görmeniz mümkün.

Dünya hakimiyeti

Oyunda iki farklı tek kişilik senaryo bulunuyor. Bunların ilki Amerika’nın bağımsızlığını konu alan Road to Independence adlı senaryo. Bunu oynarken Grand Campaign’deki özgürlüğünüz yok. Sizden bazı görevler yerine getirmeniz isteniyor ve senaryo dahilinde bunları yapmanız gerek. Böylece Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı birebir yaşayabiliyorsunuz. Bu senaryo ara videolarla da desteklenerek daha çok sinematik anlatım yapılmış.

Grand Campaign’de ise 200 Turn süren oyun boyunca belli sayıda bölgenin hakimi olmanız gerekiyor. Bunun da küçük ya da büyük gibi bazı çeşitleri var. Seçtiğiniz boyuta göre aynı süre içinde elde tutmanız gereken bölge sayısı değişiyor. Grand Campaign’e başlarken tüm ülkeleri seçemiyorsunuz. Başlangıçta sadece İngiltere, Fransa, Avusturya, United Provinces (Kuzey Avrupa’daki Protestan halklar), İspanya, Prusya, Polonya-Litvanya, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya, İsveç ve Hindistan’da bir krallık olan Maratha Confedarcy’i seçebiliyorsunuz. Bunlar dışında Kızılderili kabilelerinden, Venedik’e, Kırım’dan, Korsanlara kadar onlarca farklı halk bulunuyor.

Oyunun ana haritası üç büyük kısımdan oluşuyor. Amerika kıtası, Avrupa ve Hindistan’dan oluşan haritanın her bölgesine genişlemeniz mümkün. Ayrıca seçtiğiniz ülkelerin oyunun başlarında her üç kısımda da bölgeleri olabiliyor. Örneğin İngiltere ve İspanya’nın çok geniş alana yayılmış toprakları var.
 

"Empire: Total War'ın seriye kattığı en büyük yenilik ise şüphesiz deniz savaşları. Serinin belki de tek ve en büyük eksiği nihayet bu yapımla kapatılmış."

Eminim hepiniz Osmanlı’nın durumunu merak ediyorsunuz. Osmanlı İmparatorluğu oyunun başında çok geniş topraklara sahip, fakat bunun bir eksisi olarak her tarafı düşmanlarla çevrili. Özellikle Batı’da Avusturya ve Kuzey’de Rusya hemen oyunun başında başınıza bela oluyor. Osmanlı Toprakları Batı’da Zagrep ve Belgrad’dan, Doğu’da Bağdat ve Tiflis’e kadar uzanıyor. Ayrıca Güney’de Mısır da Osmanlı hakimiyeti altında. Ancak bu toprakları elde tutmak için biraz uğraşmak lazım. Teknoloji olarak başlarda denk olsalar da eğer gelişime yeterli önemi göstermezseniz savaş alanında askerlerinizin oldukça zorlanacağını görebilirsiniz. Yani sakın Osmanlı’nın gerçekte yaptığı hataya düşmeyin ve teknolojiye önem verin.

Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu

Oyunun bir diğer yarısını ise bildiğiniz gibi savaş ekranı oluşturuyor. Bu kısmın ara yüzü ve tuşları üzerinde pek bir değişiklik olduğunu görmek şahsen beni memnun etti. Önceki yapımlarda başarılı olan ara yüzün değiştirilmemesi iyi olmuş. Savaş taktikleri ise artık çok farklı. Bunun sebebi artık kullanılan birliklerin ve silahların önceki çaplardan çok farklı olması. 

Artık kılıç ve baltanın yerini, barutlu silahlar aldığından ona göre taktikler geliştirmeniz gerekiyor. Askerlerinizin elinde kılıç var zannedip ona göre taktikler hazırlarlarsanız bozguna uğrarsınız. Savaş alanında en önemli birliklerinizi topçular oluşturuyor. Düşmanın ilerlemesini önlemek, baskı altında tutmak ve moralini bozmanın en iyi yolu topçu ateşini belli bir noktaya yoğunlaştırmaktan geçiyor. Bunun dışında atlı birlikleriniz ile vur kaç taktikleri kullanmakta düşmanı oldukça zayıflatabilen bir yöntem. Ana piyadeleri kullanmak ise biraz beceri gerektiriyor. Düşmanın geliş yönüne göre atış açısını belirleyip, mümkün olduğunca rakibinizi iki ateş arasında bırakabilirseniz sonuç alıyorsunuz. Bu yüzden piyadelerinizi sürekli kontrol altında tutun. Saldım çayıra mevlam kayıra taktiği bu çağda pek bir işe yaramıyor.

Daha önce gece savaşlarına ve hava şartlarının değişmesine alışmıştık. Bu yapımda da bu unsurlar mevcut ve birliklerinizin ilerleme hızına büyük etki ediyorlar. Gündüz, öğlen, akşamüstü ve gece olmak üzere günün dört farklı vaktinde savaşmak mümkün. Ayrıca kum fırtınasından kara kadar çok çeşitli hava şartlarını da yaşayabiliyorsunuz.

Barbaros’un torunları

Empire: Total War’ın seriye kattığı en büyük yenilik ise şüphesiz deniz savaşları. Serinin belki de tek ve en büyük eksiği nihayet bu yapımla kapatılmış. Deniz savaşları ilk duyurulduğunda içimde kötü olabilir şüphesi yaşadığımı itiraf etmeliyim, ama yapımcıların yüzümü kara çıkardığını görünce gerçekten çok mutlu oldum. Deniz savaşları gerçekten çok ama çok etkileyici. 

Kara savaşlarından oldukça farklı olan deniz savaşlarında, başlarda kontrol konusunda sorunlar yaşayabilirsiniz. Hangi geminin neyi iyi yaptığını kavramak için harcadığınız sürede, donanmalarınızın denizin dibini boylamasını izlemek zorunda kalabilirsiniz. Ancak donanma yönetmeye alıştığınızda, Barbaros Hayrettin Paşa’nın bir torunu olduğunu ispatlamanız mümkün.

Gemi savaşlarında anahtar nokta, gemilerinizi tam olarak kontrol edebilmekten geçiyor. Yani bir gemiye tıklayıp sonra düşman gemisine saldır komutu vererek pek bir sonuç elde edemezsiniz. Gemilerin aldığı pozisyonlar ve kullandıkları silahlar büyük önem taşıyor. Gemilerin yan tarafı saldırı açısından çok güçlü, fakat bu kısım savunma açısından da bir o kadar zayıf. Bu sebeple sürekli gemilerinizi kontrol altında tutmalısınız. Bir tur ateş ettikten sonra hemen düşmanın yan tarafına geminizin baş ya da kıç tarafını çevirmeniz gerekli. Böylece hem daha az hasar alırsınız, hem de burada bulunan birkaç top ile savunma halindeyken bile az da olsa hasar verebilirsiniz.
 

"Grafiksel olarak oldukça kaliteli olan yapımda, deniz üstündeki savaşlarda ayrı bir görsel şölen yaşanıyor."

Gemilerinizde üç farklı mühimmat bulunuyor. Normal toplarla düşman gemisinin gövdesini delik deşik ederken, daha hızlı gemileri durdurabilmek için zincirli toplarınızı kullanıp düşman yelkenlerini parçalayabilirsiniz. Minik toplar ile de düşman mürettebatını ortadan kaldırıp moralini bozabilirsiniz. 

Deniz savaşlarında hava şartları da oldukça önemli. Özellikle rüzgarın yönüne çok dikkat etmelisiniz. Rüzgara karşı gitmeye çalışırsanız gemilerinizin gidemediğini ve oldukları yerde kalıp düşmana av olduklarını görebilirsiniz. 

Gözler şenlensin

Empire: Total War, grafik anlamda gerçekten harika bir yapım olmuş. Savaş alanında hiçbir detay atlanmamış. Askerlerin modellemeleri ve savaş animasyonları çok başarılı. Savaş esnasında görüntüyü yakınlaştırıp seyretmeye doyamıyorsunuz. Topçu ateşi altında kalan birliklerin dağılması, süngü süngüye mücadele, silahını doldurmaya çalışırken vurulan askerler, bunların hiçbiri es geçilmemiş. 

Deniz savaşlarında ise bu görsel şölen başka bir boyuta taşınıyor. Su animasyonlarının güzelliği bir yana, top atışıyla uçuşan tahta parçaları, oradan oraya koşuşturan mürettebat. Batan gemilerin etrafında canını kurtarmak için su içinde çırpınan askerleri görmek bile size büyük bir keyif yaşatıyor. Bunların hepsini bir film gibi oturup izleyebilirsiniz.

Savaş, savaş asla değişmez…

Gerçek strateji severlerin gözbebeği olan Total War serisi, Empire ile muhteşem bir geri dönüş yapıp bizlerin yine saatlerini, belki de günlerini çalmaya aday. Serinin en ayrıntılı üyesi olan Empire: Total War için her yönüyle bir başyapıt olmuş dersem, abartmış olmam.

Napoleon: Total War

Zafer, en çok azmedenindir!

O, dünyaca ünlü askeri deha ve politik güç simgelerinden biri. Günümüze kadar sayısız şehre, sokağa hatta çizgi film karakterlerine bile ismi verilen biri. Yüzlerce filmde, binlerce kitapta kendisinden bahsedildi. Fransa imparatoru Napolyon’dan bahsediyoruz. 19. yüzyıl Avrupa’sının politik yapısını şekillendiren bu isim, şimdi de Total War serisinin yeni odak noktası durumunda.

Daha önce Beta versiyonunu incelediğimiz Napoleon: Total War, bu sefer piyasaya çıkar çıkmaz konuğumuz oldu. Oyunu Steam üzerinden çevrimiçi alanların 20GB kadar veri indirmelerinin gerektiğini belirterek söze başlayalım. Çünkü söz konusu Total War olunca, beklemek gerçekten zorlaşıyor. 

Liderlik, önemli bir vasıftır

Yeni Total War’da Napolyon’la İtalya, Mısır ya da tüm Avrupa’yı kapsayan senaryoları oynayabiliyor ya da koalisyon ülkelerini seçip Napolyon’a karşı koymaya çalışıyoruz. Oynanış mekanikleri genel olarak Empire: Total War ile farklı değil. Üç ana oyun alanı bulunuyor. Bunlar harita, taktiksel kara savaşları ve deniz savaşları olarak ayrılıyorlar.
 


Haritalar, kendi içinde bir oyun gibi. Ordularınızı izleyebiliyor, bölgeleri görebiliyorsunuz. Total War oynamamış olanlar için “bir nevi Civilization’a benziyor” diyebiliriz. Harita üzerinden şehirlerinizi yönetiyor, ticaret yapabiliyor, diplomatik ilişkilerinizi düzenliyor ve en önemlisi ordularınızı hareket ettirebiliyorsunuz. Şehirlerde askeri üniteler, çeşitli araştırmalar ve gelişmiş silahlar için yapılması gereken binaları inşa edebiliyorsunuz. Bunun dışında özel ünitelerinizi diplomatik ya da casusluk yapma amaçlı olarak düşmanlarınıza gönderebiliyorsunuz. Kısacası bu alan, mücadeleyi kazanmanızda önemli role sahip. Daha önceki versiyonlardan çok daha detaylı olması da cabası.

Tabi ki Total War denince akla ilk gelen şey, savaşmak olsa gerek. Creative Assembly’de bunu biliyor, çünkü bize inanılmaz savaş sahneleri hazırlamış. Önceki üyelerden aşağı kalmayan bu sahneleri izlemesi bile çok zevkli. Şunu söylemeliyim ki savaşlar o kadar devasa ve bir o kadar da detaylı ki, izleyenlerin ağızları açık kalabilir. Oyunu açar açmaz senaryo modlarından birini seçtim ve elimdeki orduyla hemen savaşa daldım. Aradan bir dakika bile geçmeden tüm ofis başıma toplanmış “Atlıları uzağa götür! Topçular tepeye!” gibi öneriler veriyordu.

Empire: Total War’un motorunu kullanan Napoleon, bu konuda yerinde saymamış, foto-gerçekçi su efektleri, otların rüzgârda sallanması, tüfekten çıkan duman gibi küçük detayları da es geçmemiş. Bu detaylar atmosferi öyle etkiliyor ki, oynarken bazen savaştığınızı unutup etraftaki detaylarla ilgilenmeye başlıyorsunuz. 

Her askerin boyutları, yüzler ve yapıları birbirinden farklı. Yerde yatan cesetlerin duruşları bile farklı. Grafik anlamında mükemmel gözüken savaşlar, taktiksel ve oynanış açısından da başarılı. Bölükler, rahatça kontrol edilebiliyor ve harita üzerinde dolaşmak kolay. Çeşitli küçük zorluklara sahip de olsa, bundan daha iyisini bulabileceğinizi sanmıyorum. Deniz savaşları ise kara savaşları kadar eğlenceli olmasa da, oyuna gerçekçi bir yan katıyor. En azından hikayeyi zenginleştirmesi bile deniz savaşlarına önem katıyor.
 


Konu strateji olunca, karşı tarafın hareketleri önemlidir. Yapay zekâdaki küçük sorunlar devam ediyor olsa bile, zorluk derecesini en üst düzeye çıkardığınız zaman kendisinin ne kadar “akıllı” olduğunu farkedeceksiniz. Oynanış açısından baktığımızda ise, ordularınız için gerekli olan hammaddeleri sağlamanız büyük önem taşıyor. Napolyon’un kendisi de buna önem verdiğinden, yapımın gerçekçiliği yakaladığını söyleyebiliriz. Yine de bazı kullanıcıların bu kadar detayla uğraşmak istemediğini düşünürsek, kolaya kaçmak isteyenler de olabilir.

Strateji kurmak isteyenler için

Napoleon: Total War’u üst düzey bir PC’niz olmasa da oynayabilirsiniz. Tabii ki görsellik olarak ödün vermek şartıyla. “Benim PC sistemim çok güçlü” diyorsanız, ben de size “o zaman görsel şölene hazır olun” diyebilirim! Tarihin önemli askeri ikonlarından biri olan Napolyon’un hikâyesini oynama tecrübesi bile bu oyunu almanızda büyük etken olacaktır.

Shogun 2: Total War

Japonya'nın kaderi yine bir katananın ucunda

 

Japonya yıllardır gidip görmek istediğim bir ülke olmuştur. Zaten oyun dünyası içinde olan herkes Japon kültürünü bir şekilde kıyısından köşesinden tatmış ve onun ne kadar farklı ancak kendine has özellikleri ile eşsiz olduğunu fark etmiştir mutlaka. Günümüzde bile geleneklerine sıkıca bağlı yaşayan bir toplum olan Japonların dünya üzerinde hatırladığım kadarıyla İkinci Dünya Savaşı’ndan başka hiçbir kötü davranışları olmamıştır ve zaten o davranışlarını da haksız derecede bir bedel ile ödemişlerdir.

İlk Total War oyunu olan Shogun, bizi bu kültüre daha da yakınlaştırmış, onların geleneklerini bir anlamda bizlere anlatmayı başarabilmiş bir oyundu. İşte bu yüzden tüm strateji oyunları içerisinde (ki bunlara diğer TW oyunları da dahil) Shogun’un yeri benim için her zaman ayrı olmuştu. Üzerinden geçen yıllardan sonra bu Japon efsanesinin tekrardan geri geleceğini duymak tahmin edersiniz ki beni inanılmaz derecede heyecanlandırdı.

Hepiniz biliyorsunuzdur ancak ben yine de şok etkisi yaratacakmış gibi söyleyeyim. Oyunu Steam üzerinden yüklediğimde bana birkaç kez yeterli boş alan yok diye mesaj verdi ve en sonunda yüklemeyi başardığımda oyunun tam olarak 26 GB yer kapladığına şahit oldum. O yüzden siz oyun içerisinde yazan 20 GB kısmına fazla aldırış etmeyin ve ekstradan biraz daha yer açın bu oyun için. 
 

Dünyanın diğer ucu

Muhteşem demoyu izledikten sonra gelen ana menüde ilk önce seçenekler kısmına bir göz atıyoruz. Burada çok fazla bir değişiklik yok klasik Total War seçenekleri mevcut. Bahsedilmesi gereken noktalardan bir tanesi savaş ekranındaki kontroller klasik kontroller ve yeni kontroller olmak üzere iki farklı seçenekte sunuluyor. Diğer bir seçenek ise grafik ekranında artık yeni oyunlarda görmeye alışacağımız DirectX 11 render seçeneği.

Bu kısa seçenekler bölümü tanıtımından sonra yeni Shogun oyunumuzdaki en büyük bilgi kaynağımıza bir göz atıyoruz; Encyclopaedia. Bu muhteşem bilgi kaynağı oyunun her noktasında bizimle birlikte oluyor. Gerek bir binanın kurulumu sırasında gerek bir üniteyi yaratırken be yaptığımızı ve yaptığımız şeyin ne işe yaradığını tam olarak anlamak istersek başvurmamız gereken yer burası. Encyclopaedia’da klanlardan binalara, sanatlardan karakterlere kadar her şey hakkında detaylı bilgi bulunuyor. O kadar ki Steam üzerinden oyunu çalıştırırken bile size “Oyunu mu açayım yoksa Encyclopaedia’yı mı?” diye soruyor.

Ama elbette ne kadar muhteşem olursa olsun 20 GB’lık bu koca destanı sadece bir ansiklopedi için kurmadık, dolayısı ile fazla zaman kaybetmeden devam edelim. Oyunda öncelikle multiplayer bölümüne batığımızda başka bir yenilik olan Avatar Conquest bölümü ile karşılaşıyoruz.

Daimyo olmak için kılıç tutmak şart mı?

Avatar Conquest diğer Shogun 2 oyuncuları ile online olarak oynadığınız bir senaryo oyunu olarak düşünülebilir. Burada öncelikle kendi avatarınızı oluşturuyor, flamanızı belirliyorsunuz, daha sonra ileriki savaşlarda kullanacağınız ordunuzu ve donanmanızı belirliyorsunuz. Başlangıçta birim olarak seçenekleriniz kısıtlı olsa da kazandığınız zaferlerle birlikte yeni üniteleri ordunuza katıyorsunuz. Daha sonrasında gelen ekranda ise Steam üzerinden oyunda elde ettiğiniz başarılara dayalı achievment ekranı bulunuyor. Bunlar bir klana katılmaktan 20 deniz savaşı kazanmaya kadar değişik görevler veren 69 adet achievement. Buradaki başarınız sizin genel liderlik tablosunda üst sıralara çıkmanıza bir hayli yardımcı oluyor. Aynı zamanda bir Steam grubuna üye olarak oyun içerisinde bir TW klanına da girebiliyorsunuz. Bu şekilde koca Japonya’da tek başına kalmamış oluyorsunuz.

Şimdi gelelim Battle Screen ekranına, işte bu ekran bizim bütün çabalarımızın meyvesini vereceği yer oluyor. Tüm Japonya haritasının bulunduğu bu ekranda kendi avatarınız ile diğer oyuncuların avatarları arasındaki rekabeti buradan yönetiyor ve oyundaki arkadaşlarınız ile birlikte takım kuruyor savaşlar düzenliyorsunuz.

Multiplayer’daki bir diğer seçenek ise Multiplayer Campaing. Burada ise gerek internet üzerinden gerek LAN’dan bir arkadaşınız ile birlikte ister uzun veya kısa süreli senaryoyu oynayabilir isterseniz koca Japonya’da sadece ikiniz kapışabilirsiniz.
 

Çoklu oyuncu kısmı için şunu söylemek gerekir ki Creative Assembley bu sefere gerçekten bu konuya detaylıca eğilmiş. Normal oyunun haftalarca süreceğini düşürseniz Shogun 2: Total War’ın çoklu oyuncu tarafı yıllar boyunca sıkılmadan takılacağınız bir yer olacaktır.

Bir Japon öyküsü

Tek oyunculu tarafa geldiğimizde ise listemizdeki ilk sırayı alıştırma bölümü alıyor. Hatırlarsanız ön incelememizde sadece bu bölüm açık olduğundan burayı detaylı bir şekilde anlatmıştım o yüzden bu sefere sadece kısaca değineceğim. Alıştırma bölümü (tutorial) diğer Total War oyunlarından daha da kapsamlı. Yine beş adet klasik bölüm bulunuyor. Bunlar; başlangıç, orta düzey ve gelişmiş kara savaşları ile başlangıç ve orta düzey deniz savaşları. Altıncı seçenek ise yine Shogun 2 ile gelen yeni bir seçenek. Chosokabe Campaing adlı bu seçenekte Chosokabe klanı ile uzun süren bir oyunu advisor eşliğinde oynuyorsunuz. Bölüm ilk başta sizi yönetirken bir süre sonra ara ara görevler vererek bir nevi serbest bırakmış oluyor. Zaten kara ve deniz savaşı alıştırmalarına bu bölüm içerisinden de geçebiliyorsunuz. Oyundaki diplomasi, savaş, üretim, birimler, şehir yönetimi, arayüz, vs. her şeyi bu bölümde öğrenmeniz mümkün. Zaten size oyuna başlamadan önce alıştırma bölümlerine göz atmanızı şiddetle tavsiye ederim ve bu iş için de Chosokabe Campaing’inden daha ideali bulunamaz.

Yeni bir senaryoya başlama haricinde geri kalan seçenekler klasik TW seçeneklerinden. Tarihe mal olmuş savaşları yeniden yapabilir veya kendiniz sıfırdan bir savaş oluşturabilirsiniz. Tarihi savaşlarda şu an için dört adet savaş bulunuyor. Bunlardan üçü kara savaşı diğeri de deniz savaşı. Kendi oluşturduğunuz savaşlarda ise harita ve savaş tipine göre altı tane bilgisayar yerleştirmeniz mümkün, dolayısı ile değişik kombinasyonlarda savaşlar yapabiliyorsunuz. Örneğin Kyoto kuşatmasını 4v3 şekilde yapabiliyorsunuz.

Senaryo bölümüne geldiğimizde ise oyunda dokuz adet klan bulunuyor. Bunlardan sekizi oyuna bir bölge ile başlarken sadece Hojo klanı iki bölgeye sahip olarak başlıyor. Her klanın kendine ait özellikler mevcut. Bunlar inşaat, birim veya finansal olarak değişirken ek olarak generallerin sadakatinin yüksek olması, ordunun moralinin diğer klanlara göre daha fazla olması gibi farklılıklar da gösterebiliyor. Ortadaki haritada seçtiğiniz klanın Japonya’da bulunduğu konumu koyu yeşil ile görürken açık yeşil bölgeler oyunu kazanmanız için ele geçirmeniz gereken ana bölgeleri gösteriyor. Elbette her klanın ortak amacı ülkenin merkezi olan Kyoto’yu ele geçirmek. Kısa ve uzun senaryo ve Domination Campaing modu ile oyunu üç farklı uzunlukta oynayabiliyorsunuz.
 

Shogun 2’ye ait bir diğer yeni özellik ise zorluk seviyesindeki Legendary modu. Bu modu Creative ile yaptığımız röportajdan da hatırlayacaksınızdır. Legendary modu özellikle kendisini TW oyunlarında çok iyi kabul eden oyuncular için özel olarak hazırlanmış bir mod ki yapımcılar bu tarz oyuncuların bile bu modda bir hayli zorlanacaklarını iddia ediyorlar. Nitekim Legendary modunu seçtiğinizde oyunda manüel olarak save yapamıyor, savaşlarda ise oyun durduğunda birliklerinize emir veremiyorsunuz. Ayrıca düşmanlarınız daha hızlı gelişip güçleniyor ve savaş stratejileri en üst seviyede oluyor.

Shogun 2’de tam 65 adet bölge mevcut. Medieval 2’den beri süre gelen haritada yürüyerek ilerleme halen söz konusu. Doğal olarak dağlar, dereler, köprüler ve diğer klanların askerleri de harita üzerinden bizim hareket alanımızı belirleyen etmenler. Ancak Shogun 2 oyununda “Fog of War” sistemi değiştirilmiş ve aslında çok da tatlı olmuş. Sahip olduğunuz veya askerleriniz ya da ajanlarınız tarafından açtığınız bölgelerin görüntüsü diğer Total War oyunlarındaki gibi, lakin henüz keşfetmediğiniz yerler tıpkı bir harita kağıdı gibi gözüküyor. Gördüğünüz tek şey bölgenin adı ve sınırları.

Dağılmış bir ülke görüntüsü

Harita ekranında gezinmek için W,A,S,D tuşlarını, ekranı sağa sola döndürmek için de Q ve E tuşlarını kullanıyoruz.

Shogun 2’nin mekaniği diğer Total War oyunlarına çok benzer nitelikte ancak mantığı tamamen farklı. Nitekim Japonya’nın ve Japon halkının geleneklerine sadık, onura, sadakate, gurura önem veren yapısı oyuna aynen geçirilmiş. Hanedandaki hiyerarşi, birlik ve düzen, saygı oyunda sizi resmen esir alıyor.

Oyundaki harita ilk Shogun’a göre hayli büyük ve bu sefer Japonya’nın adaları da işin içinde. Haritadaki bazı bölgelerin kendilerine has özel binaları mevcut. Bunlar taş ocakları, limanlar, pirinç tarlaları vs. gibi şeyler. Bu bölgelerden birini ele geçirdiğinizde o binanın getirdiği avantajını da ele geçiriyorsunuz. Örneğin taş ocağı olan bir bölge size daha güçlü kaleler yapmanızı sağlarken, pirinç tarlaları yiyecek stoklarınızı zenginleştiriyor.

Arayüz tamamen değişmiş diyebiliriz. Artık ekranın altında boylu boyunca kalın bir çubuk yerine sadece sağ üst köşede ufak haritamız, sağ alt köşe de oyun içi menü tuşlarımız ve sol üst köşede ise ana menü, danışman (advisor) ve Encyclopaedia tuşları bulunuyor. Dolayısı ile bir anda bütün ekran size kalmış oluyor.

İlk önce ufak haritadan başlama gerekirse, sağ üst köşede bulunan haritamızda bütün Japonya’yı ve onu çevreleyen denizi görüyoruz. Haritamızın altında 7 adet tuş bulunuyor. Bunlar sırasıyla event messages, objectives, clans, armies, fleets, provinces ve agents. Dediğim gibi ara yüz artık belli başlı katmanlar altında toplanmış ve bu harita altındaki tuşlarda bu olaya en iyi örnek. Misal en baştaki olay mesajları bölümünde oyun hakkındaki tüm raporlar, özetler ve ilgilenilmesi gereken mesajlar bulunuyor ve işin güzel yanı artık bu mesajlar burada saklanıyor. Dolayısı ile bir süre önce aldığınız mesajın ne olduğunu unutursanız bu kısma gelip mesajı buradan tekrardan görebiliyorsunuz. Yine görevler tabında adından da belli olduğu gibi oyun içerisinde mutlak görevinizi ve oyun içinde size verilen görevleri takip edebiliyorsunuz. Bu arada evet o ara sıra çıkan görevler halen mevcut. Sizleri bilmiyorum ancak önceki oyunlarda bir süre sonra bu görevler benim canımı sıkmaya başlamıştır. Sanki özgür bir şekilde oynayamadığımı hissediyordum. Elbette diğer oyunlarda olduğu gibi Shogun 2’de de bunları yapıp yapmamakta serbestsiniz ancak yine de sürekli birisinin “Şunu yap, şurayı ele geçir” gibi emirler vermesi sinir bozucu. 
 

Gerçi bu noktada şöyle bir fark var ki örneğin Medieval tarafında bu görevler Papa’lık gibi yüksek merciler tarafından verilirken görevi tamamlamamanızın sonuçları ağır oluyordu, oysaki Shogun 2’de bu tarz bir durum söz konusu değil. Zaten görev denilen şeyler de genellikle söylenmese de sizin yapmak isteyeceğiniz şeyler ve üstelik bunları daha verildiği andan itibaren iptal edebiliyorsunuz. Yani kısacası Shogun 2’de görevi yaparsanız ödül kazanıyor yapmazsanız zararsız çıkıyorsunuz.

Müsaitseniz size diplomasiye geleceğiz

Klanlar tabında ise harita üzerinde karşılaştığınız klanları ve onlarla olan ilişkilerinizi görebileceksiniz. Hazır bu konuya değinmişken diplomasiye de değinmekte yarar var. Shogun 2’de diplomasi kısmında epey bir değişiklik yapılmış durumda. Öncelikle artık diplomat diye bir birim yok oyunda. Onun yerine sadece ordularınız veya ajanlarınız aracılığı ile diğer klanların bölgelerine girerek veya onların orduları ile karşılaşarak bilgilerini açıyorsunuz ve daha sonra sizin varlığından haberdar oldunuz klanların hepsi diplomasi ekranında yer alıyor ve siz dilediğiniz klan ile buradan görüşmeye başlıyorsunuz. Diplomasi kısmı biraz daha Civilization’a benzemiş.

Artık karşı klanın liderini video olarak üst kısımda görüyorsunuz ve sizin tekliflerinizin nasıl karşılandığını onun hareketlerinden de anlayabiliyorsunuz. Eski klasik müttefik, ticaret anlaşması gibi seçenekler mevcutken artık diğer klanlara vassallık önerebiliyor, ambargo koyabiliyor ve hatta çocuklarınızı takas edebiliyorsunuz. Evet, yanlış duymadınız. Diplomasi seçeneklerinde en sonda yer alan “Exchange hostage” seçeneği ile kendi çocuğunuzu karşı tarafa önerirken onların çocuklarını da kendinize esir edebiliyorsunuz. Elbette bunlar sadece belli süreler için geçerli ancak bu süre zarfında anlaşmayı bozarsanız karşı tarafa sizin çocuğunuzu idam ediyor. Bu seçenek size çok mantıksız ve garip gelebilir ancak şunu da bilmek gerekir ki çocuklar aynı zamanda klanın varisi olduğu için bu aynı zamanda klanın geleceğini de kontrol altına almak gibi bir şey oluyor.

Yine aynı şekilde evlilik anlaşmalarını da buradan yapıyoruz dolayısı ile etrafta dolaşan prensesler de bulunmayacak. Diplomaside son olarak belirteceğimiz klasik kabul et ya da öl seçeneği. Tekliflerinizi sunum isteklerinizi belirttikten sonra anlaşmayı iki şekilde önerebiliyorsunuz. Bir tanesi klasik teklif bir diğeri ise tehdit yolu ile kabul ettirmek. Tehdidin işe yaraması için önemli olan şey sizin askeri gücünüzün tehdit ettiğiniz diğer klanın askeri gücüne olan oranı, eğer tehdidiniz işe yaramaz ise bir sonraki tehditler daha az önem kazanmaya başlıyor.

Ufak haritanın altındaki sekmelerden sonra aşağıdaki oyun içi menülere gelecek olursak burada incelenmesi gereken diğer bir nokta klan seçeneği. Klanınızın yönetimi de daha detaylandırılmış durumda.
 

It’s all about family

Klan yönetimi üç kategoriye ayrılmış durumda bulardan ikisi özel ve kayıtlar adı altında size bilgi sunarken yine bu bölümden aile üyelerini görebiliyor, yeni varisinizi belirleyip en yüksek puanlı generalinizin sadakatini kaybetmemek için kızınızla evlendirebiliyorsunuz. Yine aynı şekilde klan liderlerinin kardeşlerini de komisyonlara atayabiliyorsunuz.

Oyundaki bir diğer yenilik ise Mastery of Arts kısmı. Burası klanınıza ekstra özellikler katabileceğiniz sanat öğrenme yeri olarak görülebilir. Burada izleyeceğiniz iki yol bulunuyor; birincisi Bushido, ikincisi Way of Chi. Bu sanatları diğer oyunlardaki teknolojik gelişmeler gibi görebilirsiniz. Belli sayıda turlar (turn) sonunda gerçekleşen bu yükseltmeler sayesinde gerek askeri birimlere, gerek ticarete, gerekse ajanlarınıza ek özellikler verecek ve yeni binalar yapmanızı sağlayacak.

Diplomatlar ve prensesler yanında artık tüccarlar da bulunmuyor ancak ticaret yolları halen yerinde. Bu yolları ele geçirmek için karada ise bulunduğu bölgeyi kontrol etmeli, denizde ise bu rotanın üzerine bir gemi yerleştirmelisiniz.

Shogun 2’de artık ekranda gördüğünüz her şey hakkında bilgi almak için illa ki iki kez sağ tıkla gibi işlemler yapmak zorunda değilsiniz. Özellikle birimlerin üzerine geldiğiniz de size moralinden fiziksel özelliklerine, tecrübesinden üzerindeki bonuslara kadar tüm bilgileri veren bir pop up ekranı geliyor ve siz birliğin bütün her şeyini buradan inceleyebiliyorsunuz.

Yapay zekaya gelecek olursak, yazının epey bir öncesinde zorluk seviyesi kısmında da az çok değindiğim gibi yapa zeka epey gelişmiş durumda. Zaten bildiğiniz gibi yapay zeka mekaniği Sun Tzu’nun Savaş Sanatı adlı eserinden yola çıkarak hazırlanmış. Dolayısı ile düşman karşınızda gerçekten bir düşman gibi davranıyor. Şöyle bir örnek vereyim ki; bölgenize bir düşman ordusu geldiğinde doğrudan kalenize veya şehrinize saldırmıyor, onun yerine bir süre bekliyor. Özellikle sizin gücünüz ondan fazla ise bekleyebildiği kadar bekliyor, ta ki siz güç olarak ondan düşük bir seviyeye gelene veya bir sebepten kalenizi terk edene kadar. İşte o zaman size saldırıyor. Ancak bu bekleme sırasında da boş boş oturmuyor. Bölgedeki üretim alanlarını talan ediyor ve sizi ekonomik açıdan rahatsız ediyor. Hatta bazen sizinle kendisi bile uğraşmıyor. Eğer sizden uzaktaysa veya ordusu başka şeylerle uğraşıyorsa ele geçirmek istediği bölgenize bir keşiş yolluyor ve bir süre sonra keşiş sayesinde halkınız size karşı ayaklanıyor.

Savaşlardaki animasyonlarda gerçekten gözle görülür bir gelişim var. Artık her asker bir birey gibi davranıyor. Elbette görünümleri yine birbirine benzer şekilde ancak ara ara farklı davranışlar sergileyenler oluyor. Özellikle savaş animasyonları gerçekten mükemmel olmuş. İki samuray birliğinin çarpışmasını izlemek ciddi şekilde heyecan verici. Nitekim ekranda sadece elindeki kılıcı sallayan ve vurup vurmadığı belli bile olmadan ölen ya da öldüren askerler yok. Gelen darbelere kılıçlarıyla karşılık veren veya bu darbelerden takla atarak kaçan, kılıç kılıca çarpıştıklarında rakibini tekmeyle yere indiren ve daha sonra ölümcül hamlesini yapan, kendi düşmanı ölünce arkadaşına yardım eden askerler var artık savaş alanında. İnanın bazen öyle bir zaman geliyor ki savaşı bir kenara bırakıp sadece iki birliğin birbiriyle olan çarpışmasını izliyorsunuz.
 

Siz dünyayı CIA mi yönetiyor sandınız?

Ajanlar konusuna gelecek olursak oyunda toplam beş adet ajanımız bulunuyor. Geyşa, Metsuke, Misyoner, Keşiş ve Ninja. Eski oyundan kalan geyşa ve ninjaları görmek gerçekten çok hoş bir duygu. Her ajanı uzun uzun anlatmayacağım ancak kısaca ifade etmek gerekirse geyşa ve ninjalar sizin sessiz katilleriniz, ancak ikisinin arasında elbette farklar mevcut. Ninjalar casusluk, suikast, sabotajcı ve gözlemcilik özelliklerine sahip. Oyun suikastın haricinde en büyük özellikleri orduları sabotaj etme ve saldıracağınız bir kaleye gönderip kapıların açılmasını sağlamak. Orduları sabotaj etme işlemi sayesinde başarılı olduğunuz her sabotaj işlemi ile düşman ordusu o tur yerinden kımıldayamıyor. Örnek vermek gerekirse ordunuzdan uzakta kalmış bir şehre güçlü bir düşman ordusu saldırıyor diyelim. Sizin o şehri savunacak asker gücünü oluşturmanız beş altı tur alacaksa o zaman şehri kaybettiğinizin resmidir. Ancak düşman ordusuna yakın bir ninjanız bulunuyorsa o zaman orduya her tur içinde sabotaj ederek kımıldamasını engelliyorsunuz ve bu şekilde düşman yerinde sayarken siz de savunma için gerekli gücü üretmiş oluyorsunuz.

Geyşalar ninjalardan farklı olarak en yüksek seviyede başlayan suikastçılardır v sadece suikast ve casusluk görevlerini yapabilirler. Ayrıca geyşalar düşmanlar tarafından her zaman için görünebilir durumdadırlar.

Metsukeler şehirlerinizde bulunan gizli polisler. Bu adamlar şehirlerinizdeki güvenlikten sorumludur. Ayrıca şehir içindeyken şehre sızmış olan karşı casusların yakalanma olasılığını da büyük oranda arttırırlar. Metsukeler aynı zamanda düşman ordularını, generalleri ve garnizonları rüşvet karşılığı satın alırlar.

Japonya her ne kadar kültürüne sahip bir toplum olsa da zaman zaman ayrılıklar, fikir çatışmaları ve bölünmeler yaşamıştır. Nitekim Hıristiyan topluluğunun gözünü bu yalın adaya çevirmesi de çok geç olmamıştır.Oyunda ilerleyen zamanlarda karşılaşacağımız Portekizler ve Hollandalılar da işte misyonerler ile kendi dinlerini bu toplum içerisine yaymayı amaçlarlar. Eğer klan olarak Hıristiyanlığı benimsemiş iseniz misyonerlerin bulunduğu bölgelerde ordularınız moral kazanırken düşman orduları demoralize olurlar. Misyonerler isyan çıkan şehirlerinizde sükuneti tekrardan sağlarken düşman şehirlerinde de ayaklanmalara vesile olurlar. Gerek bölgeleri gerekse diğer ajanların din değiştirmesini sağlayan misyonerler oyundaki diğer bir ajan olan keşişlerin Hıristiyan versiyonlarıdır.
Keşişler az önce anlattığımız misyonerlerin Budist versiyonlarıdır.

Japonya yavru vatan

Shogun 2’de diğer TW oyunlarından farklı olarak her şehirde sadece bir ajan üretebiliyorsunuz. Bu da işleri bir hayli zorlaştırıyor elbette. Ajanlarınızın sizler için olan değeri artıyor ve bir bakıma onları kullanmaya kıyamıyorsunuz. Elbette bir şehirde ürettiğiniz ajan öldüğünde aynı şehirden bir yenisini yaratıyorsunuz ancak bütün bu olay tam bir sil baştan başlangıç yapmanıza neden oluyor. Ayrıca artık generaller de dahil tüm karakterler seviye atladıkları zaman onlara yeni yetenekler ve kendi görevlerinde daha başarılı olabilmesi için yardımcılar ve eşyalar da verebiliyoruz.
 

Ses ve müziklerine baktığımızda ise oyunun konsepti ile mükemmel bir uyum içinde olduğunu görüyoruz. Japon kültürüne ait enstrümanlarla yapılmış olan müzikler gerek ana menüde gerekse oyun içerisinde hem harita ekranında dolaşırken hem de savaş esansında hücum ederken ortama uygun bir atmosfer yaratıyor. Sesler yine kulağı tırmalamayacak derecede kaliteli. Özellikle savaş esansında bunun daha iyi anlıyorsunuz. Ordularınızın hücum çığlıkları, kılıçların, atlıların, okların sesleri oldukça dengeli bir şekilde kulağınıza geliyor.

Shogun 2 hakkında anlatabilecek o kadar çok şey var ki daha bu yazı sayfalarca uzar gider. Creative Assembley gerçekten TW serisini her zaman üstüne bir şeyler daha katarak götürmeye devam ediyor. Eğer bir Total War hayranıysanız zaten bu oyunu oynayın dememe gerek yok, ancak daha önce hiç TW oynamamış fakat strateji oyunlarını seviyorsanız ve/veya Japon kültürü ile alakanız bulunuyorsa size şiddetle tavsiyem bu oyunu alıp oynamanızdır. Belki alışık olmayanlar için başlarda biraz anlamsız, karışık ve zor gibi görünebilir ancak oyunu anladıkça çok seveceğinizden hiç şüphem yok.

 

 
 
 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol