OyunHamamı...
Resmen bir oyun denizi..

Far Cry Serisi

Far Cry

Half-life'ın çıktığı günü dün gibi hatırlıyorum. Hayatımda çok önemli bir dönüm noktası olmuştu. Grafikleri, oynanabilirliği, ilk defa gördüğümüz oyun içi videoları ile ağzım açık kalmıştı. Yılın oyunu seçilmesine hiç şaşırmamıştım çünkü o potansiyele ve fazlasına sahipti. Half-life 2'yi beklerken bir anda karşımıza Doom 3 çıktı. E3 fuarından sızdırılan alpha versiyonu ile bir kez daha ağzımız açık kalmıştı. Oyun dünyası bu gelişmeler ile sallanırken, başında 3 Türk kardeşin bulunduğu Crytek firması bir bomba daha patlattı. İlk başta grafik motoru hazırlayıp satmayı düşünürlerken, motoru oyun yapıp tanıtmayı tercih ettiler, bence çok da doğru bir karar verdiler.

Herşey sadece bir roket ile başladı

Oyun daha çok bir teknoloji şovu gibi gözükse de konu es geçilmemiş. Jack Carver olarak, yatımızla çıktığımız gezintinin en güzel zamanlarında yanından geçtiğimiz adadan bize atılan roket ile hayatımız bir anda değişiyor. Olaydan sadece bir kaç saniye önce jetski ile adaya doğru yol alan kız arkadaşımız bu patlamadan etkilenmiyor. Derken kendimizi kıyıda buluyor ve neler olduğunu anlamak için araştırmalar yapmaya başlıyoruz. İlerledikçe konu değişiyor, farklı durumlarla karşılaşıyoruz. Olaylar bizi değişim geçirmiş yaratıklar ile bile yüzyüze getiriyor.

Koli koli adacık, baya bir poligon tabi

Farcry, gözden görünüş diye tabir ettiğimiz, FPS türü oyunlardan biri. Oyun hakkında hepimizin bildiği, bilindik durumlardan sadece biri bu. Bütün konunun adalarda geçmesi, oynanışın bu denli gerçekçi olması pek türüne rastlanmaz bir yapım olmasını sağlıyor. Adalardan bahsedelim. İlk başta düştüğünüz ada boyut olarak fazla büyük değil, fakat çevresinde o kadar çok adacık var ki bir şekilde hep adalarda dolaşıyorsunuz. Bol bol bot kullandığınızı tahmin edersiniz herhalde. İsteğe göre yüzerek de geçebilirsiniz. Burada gerçekçilik ufak ufak kendini göstermeye başlıyor. Eğer suda yüzerken fark edilirseniz çekerim silahı vururum diye düşünmeyin, çünkü suda silahlar çalışmıyor. Aynı şekilde koşa koşa düşman avlamak da mümkün değil. Mutlaka durmalı, düzgün nişan almalısınız. Hatta dürbünlü tüfek ile yüzlerce metre ilerideki bir yeri vurmak isterseniz "space" tuşunu basılı tutup bir süre nefesinizi tutmanız gerekiyor ki, namlu fazla sallanmasın. Yapacağınızı görevi "tab" tuşu yardımı ile görebildiğiniz gibi, sol alt köşedeki radar ile de gidiş yolunun ne yönde olduğunu görebiliyorsunuz. Yani bazı oyunların tersine iyi derecede ingilizce bilmeseniz bile Farcry oynamak pek sorun olmuyor. Ada tamamen askerler ile dolu olduğundan görevleriniz sırasında mümkün olduğunca saklanarak ilerlemek çok önemli. İlla ben çatışmaya girmek istiyorum derseniz zaten oyun size bu fırsatı ilerledikçe veriyor. Bazı yerleri geçmek için mecburen sürüyle askeri öldürmeniz gerekiyor.

Yapay zeka çok akıllı be!!

FPS oyunlarının kaderi genelde yapay zekaya bağlıdır. Düşmanlarınız ne kadar mantıklı hareket ediyorsa, oyunun oynanma süresi o kadar artar. Farcry, bu noktada çıtayı çok yüksek bir seviyeye çıkartmış. Öncelikle hazırlanan bir sistem ile düşmanlarınız sizin oynayışınıza göre hareket edebilme yeteneğindeler. Biraz açalım. Diyelim ki ilk defa bu tarz bir oyun oynuyorsunuz, bu durumda bir süre oynanışı çözene kadar düşmanlarınız da sizi fazla görmüyorlar, olayı kapıp da sessiz sessiz gezinip, saklanarak düşman avlamaya başladığınızda, oyuna başlarken seçtiğiniz zorluk seviyesini sonuna kadar zorluyorlar. Uzak mesafelerden dürbünle sizi fark edip, telsiz ile o civarı asker yığıyor, çevrelerinde zırhlı araçlar var ise 2-3 kişi onlara binip geliyorlar. Oyuna adapte oldukça onlar da size göre oynamaya başlıyorlar. Ben bu tarz oyunlarda çok tecrübeli olduğumdan, orta seviyenin üstünde bir zorluk ile başladım. Karşıma 2 düşman çıktı. Biri beni gördü ve diğerine "şurada biri var sen sağdan dolaş" dediğini duydum. Bir kaç saniye sonra çevrede kimseyi göremedim. Malum ada ortamında olduğumuzdan ötürü heryer ağaçlık. Derken bir yerlerden ateş açılmaya başladı fakat nereden olduğunu çözemedim. Bu sırada kendini ağaçların arasında kaybetmeyi başaran diğer düşmanım, benim arkamdan dolaşarak bir güzel öldürdü. Tabi ki ilerleyen bölümlerde ben de onlara buna benzer şakalar yapmaya başladım fakat bu durum benim daha dikkatli olmamı sağladı. Siz onlar için taktikler geliştirirken, onlar da sizin taktiğinize göre hareket etmeyi öğreniyorlar.

Bu oyun fazla gerçekçi

Yazımın okuyucu açısından en acı kısmına geldik, grafik. Farcry'ın aslında bir teknoloji demosu gibi olduğunu anlatmıştım. Dolayısı ile satılacak bir motorun gerçekten kaliteli olması gerekir. Öncelikle geliştirilen POLYBUMP sisteminden kısaca bahsedeyim. Bu sistem, 250bin poligon ve render edilmiş haliyle karşımıza çıkan bir modeli, sadece 1500 poligon ve real-time olarak hazırlayabiliyor. Türkçesi, uzun uğraşlar sonucu hazırlanan, çalışması için çok iyi ekran kartları isteyen gerçekçi modelleri, bu sayede daha az zamanda hazırlanıp, normal sistemlerde de çalışabiliyor. Bunu okuyup da yırttık diye düşünmeyin. Bırakın "High" düzeyde grafikler ile oynamayı, oynayabilmek bile çok zor. Dediğim gibi tam bir görsel şov olan Farcry'ı oynayabilmek için en az 2Ghz işlemciniz, 512Mb Ram'iniz ve 64Mb DirectX 9 destekli bir ekran kartına ihtiyacınız var. Eğer ekran kartınız DirectX 8 destekliyorsa oyun çalışıyor fakat hazırlanan onca efektten mahrum kalacaksınız demektir. Bütün görselliklerden en iyi şekilde yararlanabilmek için 3Ghz'lik bir işlemciye, 1024Mb Ram'e ve nVidia FX 5950 yada ATi 9800 ekran kartına ihtiyacınız var. Oyuna girdiğinizde neden bu kadar güçlü sistem istediğini anında anlıyorsunuz. Bir su efekti var ki akıllara zarar. Yüzlerce metreden dürbün yardımı ile yüzen balıkları görebiliyorsunuz. Çevredeki neredeyse bütün nesneler etkileşimli. Ateş ettiğinizde düşüyorlar, kırılıyorlar, aklınıza gelen her durum var. Merdivenden aşağıya attığınız her nesne farklı şekilde düşüyor, ölü insanlar daha yavaş kayarken, içi boş bir varil patır kütür düşüyor. Ateş ettiğiniz düşmanlarınız neresinden vurursanız ona göre tepki veriyor ve öldüklerinden gözleri kapalı oluyor. Bu tarz detaylı ayrıntılar matematiksel hesaplamalar ile gerçekleştiğinden ötürü işlemcinizin çok hızlı olması gerekiyor. Sesler, ayrıntılı oynanabilirlik, sağlanan atmosfer derken çok arkada kalıyor. Müzikler olaylara göre tepki verdiğinden ötürü dikkat çekiyor.

Son Sözler :

Farcry, geliştirilen olağanüstü yapay zekası, görsel olarak yaşattığı tecrübe, sizi içine hapseden atmosferi ile kesinlikle FPS türleri arasında 1 numara. Doom 3, Half-life 2 gibi beklenen diğer FPS oyunlarının işi gerçekten çok zor.

Far Cry 2

Küresel denge her geçen gün biraz daha sarsılıyor. Sadece insan, evet birkaç insan, tüm bunlara sebep. Yeni görevim hakkında hiçbir bilgim yoktu. Doğrusu yeni bir maceraya atılacak kadar sağlam birisi olup olmadığımdan da şüphelenmeye başlamıştım. 

Afrika’da bir yer. İsmi pek de önemli değil. Umulmadık bir anda zengin olabileceğiniz gibi, ölebilirsiniz de. Son zamanlarda çatışmalar giderek artmış burada. Bölümlenmeler olmuş. UFLL ve APR isimlerinde başı çeken gruplar var. Bir isimden bahsediliyormuş sürekli. İç savaşa zemin olarak sağladığı silahlarla kilit noktasını oluşturuyormuş bu adam. İsmi ya da lakabı “The Jackal”, işte yeni görevim. Nereden başlamam gerektiğini henüz kestirmedim. Ayrıca ilacım da bitmiş. Sanırım birkaç dost edinsem iyi olacak. 

Bir fenomenin doğuşu

Yıl 2004, oyun tarihinde görülmemiş bir rekabet yaşanmakta, Doom 3 ve Half Life 2 arasındaki düello, son hızla devam etmekteydi. Sonra bir video yayımlandı. Tropik bir adanın kumsalında silahlı askerler devriye geziyor, içlerinden biri elinde purosuyla keyif yaparken, başka biri de iskelenin ucunda oltayla balık tutuyordu. Defalarca söyledik ama, Crytek’in bombası Far Cry, işte bu iki oyunun arasına yıldırım gibi düştü. Başarılı satışlar ve derecelendirilmelerden sonra devam oyununun kapısı açıldı. Ne olduysa bundan sonra oldu. Crytek ile Ubisoft’un yolları ayrıldı ve yeni oyunun kapıları da kapandı. Orijinal yapımın ardından konsollar için birkaç Far Cry oyunu hazırlansa da bunlar, beklenen ikinci büyük oyun değildi. Yapımın isim haklarını elinde tutan Ubisoft, nihayet geçtiğimiz yıl yeni Far Cry’ı duyurdu ve oyunun kapıları, Montreal stüdyosu tarafından tekrar açıldı. Biz de şimdi içeri giriyoruz, ama küçük bir farkla. Bu kez tropik bir adada değil, vahşi Afrika topraklarındayız.

Afrika güneşi

Defter tarzında bir menü hazırlamış yapımcılar, Far Cry 2 için. Öncelikle bir sayfa çevirmeli ve yönetebileceğimiz bir karakter seçmeliyiz. İlk oyunla hiçbir bağ bulunmadığı gibi yeni oyunda Jack Carver’da yer almıyor. Bu kez seçimimize sunulmuş tam 9 farklı karakter bulunuyor. Bir tanesini seçip oyuna dahil olduktan sonra, listedeki diğer karakterlerin de oyun boyunca bize yardım eden kişiler olduğunu görüyoruz. Ufak bir safari gezisinin ardından, bir süre eğitim görevleri yapmamız gerekiyor. Böylece birçok araç gereç ve silahın ince noktalarını kavrayabiliyoruz. Yukarda da belirttiğim gibi ana görevimiz, The Jackal’ı bulmak. Önümüzde 50 kilometrelik boyuta sahip dev bir harita bulunuyor. Uçurumlar, göller, patikalar ve daha fazlasının yer aldığı çevreyi keşfetmek oldukça güç. Üstelik etrafta devriye gezen askerler de var. 

Beş tuşuna bastığımızda detaylı bir haritaya sahip olduğumuzu görüyoruz (Aynı tuşa basarak cep telefonu görüşmeleri de yapabiliyoruz), R’ye basarak haritamızın özelliklerini değiştirebiliyoruz üstelik Bir de GPRS bağlantıya sahibiz. Bu sayede hedef noktaları, güvenli bölgeler, silah satıcıları, otobüs durakları gibi mekanları tespit edebiliyoruz. (İlerledikçe harita detayları artıyor zaten). Ekranda herhangi bir yön belirtisi yer almadığı için sürekli haritayı kullanmamız gerekiyor. Gerçekçilik babında düşünülmüş olabilir, fakat oyuncuları zor durumda bıraktığı da bir gerçek. Araç kullanırken ise, torpidonun üzerinde küçük bir harita yer alıyor. Detaya inmek istiyorum diyorsanız, araç kullanırken de haritayı açabiliyorsunuz.

Gelelim düşman bölgelerine. Ulaştığınız noktanın cılız veya sıkı korunan bir alan olduğunu ilk etapta anlamanız zor. Eğer etrafta kimseyi görmüyorsanız, ortalık yerden gitmemelisiniz demektir. Bir anda etrafınız sarılabiliyor ve ateş altında kalıyorsunuz. Yapay zeka olarak çok zeki düşmanlara sahip değilsiniz, ama yine de hafife alınmamalılar. Genel olarak tek olarak hareket etsek de, bazen arkadaşlarımız yardıma gelebiliyor. Etraf temizliği yaptığınız sürece o civardaki binaya girebiliyorsunuz. Bu gibi yerlerde uyuyabiliyor, silah ve mermi gibi ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz. Tabii ki yapım, geniş bir silah envanteri sunsa da bunu hemen kullanamıyorsunuz. Elinizdeki silahlar da çok dayanıklı değiller üstelik. Kullandıkça paslanıyor, tutukluk yapabiliyor veya tamamen kullanılmaz hale gelebiliyorlar. Çatışma sırasında bu tip bir sorunla karşı karşıya geldiğinizde zor durumda kalabiliyorsunuz. Sorunlar ve kısıtlı silah sayısına derman olması açısından silah dükkanları bulunuyor oyunda. Her bir silahın belirli bir ücreti var. Haritanın bazı bölgelerinde, GPRS cihazınızın yeşil ışığının yanıp söndüğünü göreceksiniz. Bu demek oluyor ki, etrafta değerli madeni bir şey var. Sinyal aralığı ne kadar sıklaşırsa, hedefe o kadar yaklaşıyorsunuz demektir. Sinyal sabitlenince ise, çok yakınınızda bir çanta göreceksiniz. Çantaların içinde elmas oluyor. Topladığımız elmasları satarak, silahlar için gelir elde edebiliyoruz. 

Yürümeye mahkum olmamak için

Genellikle her kamp alanı arasında uzun mesafeler bulunuyor. Seri hareket etmek için araçlar oldukça önemli ve araç sayısı da oyunda bir hayli fazla. Farklı modellerde otomobil, kamyonet, tekne, bot gibi seçeneklerimiz var. Normal bir otomobil, size ulaşım imkanı sağlamaktan öteye gidemiyor. Makineli tüfeğe sahip bir kamyoneti kullanırken de ateş edemiyorsunuz. Bunun için, araçtan inmeli ve makineli tüfek bölmesine geçmelisiniz. Düşmanlarınızın da araçları bulunuyor ve bazen araç takip sahnelerine şahit olabiliyorsunuz. Gece olduğunda “G” tuşuna basarak farları kapatabiliyor ve bu sayede hemen fark edilmiyorsunuz. Kurşunlara hedef olan aracınızın hızı giderek düşüyor ve bir süre sonra tamamen duruyor. Araçları onarabilme imkanı var. Bir araç patlamadıysa mutlaka tamir edilebilir. Ön kaputa giderek “E” tuşuna bastığınızda karakteriniz, kaputu açıyor ve motoru tamir etmeye başlıyor. Araçsız olarak ilerlemek durumunda kaldığınızda mecburen yürümek ve koşmak zorundasınız, ama kısa süre sonra ekran bulanıklaşıyor ve adamımız yoruluyor. Haritada otobüs logosuyla belirtilen durakları da atlamayalım. Burada 3-4 farklı harita yer alıyor ve hangisini seçerseniz otomatik olarak o haritaya geçiş yapabiliyorsunuz.

Yenilikçi sağlık sistemi

Call of Duty 2’den sonra çoğu oyunda yaygınlaşmaya başlayan “Dinlen ve iyileş” yöntemi, artık rafa kalkıyor denebilir. Zira Far Cry 2’deki sağlık sistemi, çok daha gerçekçi. Henüz hiçbir sağlık aparatınız yok ve yaralandınız diyelim. “H” tuşuna basarak, yaralı bölgeye sargı uygulayabiliyorsunuz. En fazla 5 tane taşıyabildiğimiz serumlar sayesinde sağlık seviyemizi yükseltebiliyoruz, ama bunlar bazen yeterli olmayabiliyor. İsabet eden bir mermi veya şarapnel parçası sonucunda kan kaybına uğruyoruz ve müdahale edilmediği sürece devam ediyor. Bu kez öncelikle bir pense veya bıçak yardımıyla, vücuda saplanan parçaları temizliyor, ardından yapacağımız serum sayesinde de sağlık seviyemizi tekrar yükseltebiliyoruz. Ayrıca bu işlemleri dostlarımıza da uygulayabiliyoruz. Bence oldukça kaliteli hazırlanmış bir sistem. Ek olarak hasta bir adamız oyunda. Dolayısıyla bazen hap almamız gerekiyor. Eğer elinizde bulundurmadıysanız ne serum ne de bandaj, işinize yaramıyor.

Görmeden, duymadan inanmam

Oyunun grafiksel yönden ne gibi bir performans göstereceği merakla bekleniyordu. Zaten günümüzde grafiksel güç, oyunun diğer tüm yönlerini gölgede bırakabiliyor. Far Cry 2’de, Dunia isimli grafik motoru kullanılmış. Bence oyunun renk tonları biraz daha doygun olmalıydı. Yapımın geneli sarı ve kahverengi tonlar üzerine kurulu. Çevre, oldukça detaylı gözüküyor. Gerçek zamanlı ışık, yansıma ve gölge efektleri, gece-gündüz dönümü ve hava değişimleri kaliteli (Ama gece görselleri Clear Sky kadar iyi değil), yapım videolarında izlediğim ve pek beğenmediğim karakter tasarımları da eskiye nazaran daha güzel hazırlanmış. Silahlar da aynı şekilde yapılmış. 

Oyunun videolarında dikkatimi çeken bir diğer özellik de, lav silahı (Flamethower) ve verebileceği etkiydi. Hem bu konuya hem de yapay zekaya örnek olarak yaşadığım bir deneyimi paylaşmak istiyorum. Farklı bir haritaya geçiş yaptıktan sonra tren vagonlarının ardında ateş eden 2 kişi gürdüm ve yanlarına gittim. Deyim yerindeyse bir tanesini yaktım (Bilindiği gibi alevler, her yere sıçrayabiliyor). Bir asker alev aldığı sırada, diğeri de resmen onu izledi ve alevler yayılmaya başlayınca o da nasibini aldı. 

Araçlar patlıyor ve eğer bu patlama, bitkilerin arasında olmuşsa yaprakları dökülüyor. Küçük ağaçları budayabiliyorsunuz. Büyük ağaçlar ise, sadece büyük patlamalar sonrasında sağa sola sallanıyor, parçalanmıyor. Bu sırada ışık oyunları göz doldursa da, sanki lastik bir cisimmiş hissi uyandırıyor. Bunların dışında masa, sandalye, kutu gibi küçük cisimler parçalanabiliyor. Crysis’teki gibi barakalar da parçalanabilir olsaydı, oyun çok daha güzel bir deneyim sunabilirdi.

Karakter, silah ve araç sesleri başta olmak üzere başarılılar. Zaten yapım ekibi, bu konulara önem verdiğini bizzat Afrika’ya giderek göstermişti. Arka planda çalan müziklerden sadece vurmalı çalgılarla hazırlananları beğendim. Diğerleri sanki umutsuzluk hissi veriyor.

O benim dünyam

Multiplayer olarak standart Deathmatch, Team Deathmatch ve Capture the Flag modları bulunuyor. Far Cry 2’nin bu alanda pek iddialı olduğu söylenemez. Yapımın harita editörü Age of Empires 3’ten bu yana gördüğüm en kolay ve kullanışlı editör. Sadece birkaç tık sayesinde, arkadaşlarınızla oynayabileceğiniz haritalar hazırlayabiliyorsunuz. Seçenek yelpazesi de oldukça geniş üstelik. 

Son sözlere gelecek olursak Far Cry 2, ana görevler haricinde yan görevler yapmanıza veya hiçbir şey yapmadan gezinmenize de olanak sağlayan bir yapım. Çoğu oyunda olduğu gibi Far Cry 2’de de GTA izlerini görmek mümkün. Bir nebze de S.T.A.L.K.E.R.’ı andırmıyor değil. 30 saati aşkın oynanış süresi, devasa boyutlardaki dünyası ve harita editörüyle de uzun süre ilgilenebileceğiniz bir oyun olmuş.
 

 Far Cry 3

Her erkek hayatının bir döneminde saf aksiyon filmi izlerken o filmdeki karakter gibi korkusuz, savaşçı ve güçlü olmak ister. Film bittikten sonra kişi kendisini biraz daha o karakterin hayali ile yaşatıp daha sonrasında gerçek hayata geri döner.

Ben de bu tarz duygularla çok film izlemiş ve sonrasında etki altına girmişimdir. Özellikle sizi derinden etkileyen bir hikayesi ve sağlam anlatımı olursa o filmin etkisinden kurtulamazsınız lakin gerçek hayata döndüğünüzde kendinizin o karakterden çok çok uzaklarda bir yerde durduğunuzu fark edersiniz. Ben hala insanlığın büyük bir kısmının kötülüğü isteyerek yapmadığını, bir insanı öldürmenin dünyada yapılabilecek en kötü şey olduğuna inandığını düşünüyorum. Tıpkı Jason Brody gibi.

Hayata yeniden başlamak
Jason Brody, 20’li yaşlarında arkadaşlarınca sevilen bir delikanlı. Kendisinin bir büyük bir de küçük erkek kardeşi bulunuyor. Jason, iki kardeşi ve dört arkadaşı ile birlikte Güney Pasifik’te bir adaya tatil ve eğlence için gittiğinde yukarıda bahsettiğim konular hakkında eminim bir kez bile düşünmemiştir. Lakin hayat bazen ciddi anlamda pislik yapıp dünyanın en iyi adamını bile psikopat bir katile dönüştürebilir, dolayısı ile hali hazırda deli olan bir adama neler yapabileceğini siz düşünün.

Sky diving, şelaleden atlamalar, partiler, çılgın eğlencelerle geçen bir tatilin ardından Jason ve arkadaşlarının aklında psikopat Vaas ve diğer manyak korsanlarla karşılaşmak yoktu elbette lakin telefonumuza kaydettiğimiz o eğlenceli görüntülerden sonra kendimizi bambu ağaçlarından yapılmış bir kafeste büyük kardeşimiz Grant ile ellerimiz bağlı bir şekilde Vaas’ı dinlerken bulduğumuzda bu işin sonun iyi olmayacağını hissediyoruz.

Ubisoft, Far Cry serisinin üçüncü oyunu ile karşımıza çıkmaya hazırlanıyor ve bunun için bizleri epey bir zamandır hazırlıyor. Videolar, görseller, röportajlar derken aslında oyun hakkında pek çok bilgiyi hepimiz biliyoruz artık. Dolayısı ile benim size tecrübelerimi aktarmaktan fazla yapabileceğim bir şey yok. Öte yandan buradaki PS3 incelemesinden kısa bir zaman sonra oyunun bir de PC versiyonu için ayrı incelemesi olacağını düşünüldüğünde Far Cry 3’te anlatılacak değil de yaşanacak pek çok şey olduğunu söylemek mümkün.
 


Her masalın klasik bir kötü adama ihtiyacı vardır
Her şeyden önce Far Cry 3’ün en çok sevdiğim yanının hikaye anlatımı olduğunu söylemek isterim. Yalnız dikkat! Hikaye değil, hikaye anlatımı. Nitekim hikayemiz aslında klişe bir konudan geliyor fakat olayların anlatımı, karakterlerin kişiliklerini nasıl yansıttığı, yoğun duygu karmaşası oyunu sürükleyici kılan en büyük unsur.

Asker olan büyük kardeşi Grant’in gözleri önünde ilk defa bir insan öldürmesi, Jason’ı doğal olarak bir şoka sokuyor, lakin Jason ilk defa birisini öldürdüğünde ise aslında işlerin ne kadar çabuk ve duygusuz bir şekilde geliştiğini zor yollarla öğreniyor. 

Lakin beni esas etkileyen oyunculuğu Jason sergilemedi. Nitekim Jason’ın yüzü bizim için “yok” olduğundan dolayı onunla çok sıkı bir bağ kuramıyoruz öte yandan garip karakter Denis, kabile lideri Citra veya ciddi bir psikopat olan Vaas gibi yan karakterleri izledikçe oyunun size sunduğu o duygu yoğunluğunu ciddi anlamda yaşıyorsunuz.

Oyunun baş tasarımcısı Mark Thompson’la yaptığımız röportajda hatırlarsanız hikaye konusuna da oldukça büyük ilgi göstermiştik. Mark o röportajda bize “Bu oyunda yapmaya niyetlendiğimiz şey normal insanları alıp anormal bir durumun içine atmak. Onların dünyasını yok etmek ve o parçalanmış hayatlarını bir araya getirmeye çalışırken neler olacağını görmekti. Senin ya da benim gibi bir adam, arkadaşlarının kaçırıldığını, kardeşinin öldürüldüğünü ve Vaas gibi psikopat ile karşı karşıya kaldığını görürse ne olur? Bu tarz insanların hayatta kalma içgüdüsü onları ne kadar ileri götürebilir? O insanlar hayatta kalmak için, arkadaşını kurtarmak için öldürmek zorunda kalırlarsa ve hatta daha sonra sadece kendisini güçlü hissettirdiği için, ona kazanma hissini sağladığı için öldürmeye devam ederse ne olur?  Bütün bunlar “normal” kavramını ne yöne iter?” demişti. 

İşte oyunda aynen bu evreyi Jason ile yaşıyorsunuz. Ne yapacağını bilmeyen zavallı bir adamdan bir anda güç delisi, kendine güvenen hatta biraz da dozunu kaçıran bir adama dönüştüğünü adım adım yaşıyoruz.

Hayat senin ne istersen yap!
Bütün bu hikaye kurgusu ana görevle ilerlerken o yoğunluktan bir süreliğine ayrılıp kendi başımıza kalmak istersek Far Cry 3 bunu da bizlere sağlıyor. Açık dünya mekaniği üzerine geliştirilen oyunda kocaman bir ada ve ana görev haricinde yapılacak tonlarca şey sizleri bekliyor. Yarışlara katılabilir, atış mücadeleleri yapabilir, adadaki aranan suçluları para için yakalayabilir, hayvanları ister kendiniz isterseniz yardım isteyen NPC’ler için avlayabilir, radyo kulelerine tırmanarak haritanızı genişletebilir ya da adanın kontrolünü ele geçirmek için korsanların 34 outpost’unu teker teker basıp ele geçirebilirsiniz.

Üstelik bunların haricinde oldukça güzel tasarlanmış adamızda atlayıp arabanıza gezebilirsiniz. Tamam belki bu size bir GTA, Saints Row veya Sleeping Dogs deneyimi yaşatmayacaktır lakin canım sıkıldığında biraz arabayla dolaşmak bana her zaman iyi gelmiştir.

Oyunun neredeyse ilk bir saati size neyin nasıl yapıldığını göstermekle geçiyor. Bu süre zarfında aslında hem açık dünyada hem de ana senaryoda güzel ilerliyorsunuz. Bu sırada yeni tanıştığınız dostlarınız oyunda neler yapabileceğinizi gösteriyor. Radyo kulelerinden bahsettik zaten, bunun yanında hayvanları avlayıp derileri ile kendinize çantalar yapabilir ve bu şekilde daha fazla silah ve cephane taşıyabilirsiniz. Ayrıca etraftaki bitkileri toplayarak sağlığınızı düzeltecek şırıngaları oluşturabilirsiniz. 

Etraftaki sandıklardan topladığınız değerli eşyaları satıp silah ve cephane alabilirsiniz. Adada silah çeşitliliğini sağlamak istiyorsanız bunun için radyo kulelerini aktif hale getirmeniz gerekiyor. Bu şekilde silah satıcıları dış dünya ile iletişime geçerek yeni silahları dükkanlarına ekleyebiliyorlar. Sandıklar haricine toplanabilir eşyalara (collectibles) da dikkat etmelisiniz.


Tarım hayatından avcılığa

Far Cry 3’ün geçtiği adada tek düşmanınız korsanlar değil, yaban domuzları, çıngıraklı yılanlar, kaplanlar, Komodo ejderleri hatta köpek balıkları da sizleri hevesle bekliyor. Bu her daim oyunda dikkatli olmanızı gerektiriyor. Bu ister ana görev olsun ister yan görev hatta, etrafta boş boş dolaşırken olsun her daim çevrenizde olup bitenlerin farkında olmalısınız. Aksi halde bir korsana gizlice arkadan saldıracakken bir kaplan da size gizlice arkadan saldırıp saçma bir tren oluşturabilirsiniz.

Far Cry 3’ün diğer bir hoş yanı da size her alanda serbestlik sağlaması. Bu oyunun hem genelinde hem de özelinde geçerli. Ana görev sırasında bu özgürlük biraz kısıtlasa da geri kalan yerlerinde bol bol hissedeceksiniz. Öyle ki outpost’lara baskın düzenlerken uygulayabileceğiniz birçok seçenek var. Dilerseniz Rambo misali elinizde SMG ile aralarına dalabilir ve başaracağınızı umabilir, dilerseniz gizli gizli içeri sıza, alarmı kapatır ve herkesi sessizce teker teker avlarsınız. İkisi de sıkıcı mı? O zaman yüksek bir tepe ve bir de nişancı tüfeği bulun ve aşağıdaki zavallı aptalları teker teker avlayın, o da mı çok banal, sizin gibi hayvan dostu olan korsanların yakalayıp outpost’larda kafeslediği vahşi hayvanları serbest bırakıp ortalığı karıştırın ve o karmaşada önünüze geleni indirin aşağıya. 

Jason’a ne kadar başarılı işler yaptırırsanız o kadar güçleniyor. Kolundaki dövmenin bir savaşçı dövmesi olduğunu belirten Denis, belli bir tecrübe seviyesine ulaştıkça Jason’ın hayatta kalmasına yardım edecek yeni şeyler öğreneceğini anlatıyor.  Bu şekilde farklı öldürme seçenekleri, el bombası yapma, sağlığın artması gibi avantajlar elde edebiliyorsunuz.

Her zaman bir ama vardır, ama...
Şimdi gelelim madalyonun çamurlu yüzüne. Far Cry 3 sizlere hoş vakitler geçirtebilecek bir oyun orasına laf yok lakin eğer bir FPS hayranı değilseniz bu kadar çok özellik bile sizi en fazla bir iki gün oyalayacaktır. Açıkçası ana görev haricindeki görevlerin birbirine benzerlikleri ve kısa zaman sonra hepsinin rutine dönmesi oyuna olan ilginizi epey azaltıyor. Belki outpost’lara saldırmak oyunu ittirebilir ancak o da bittiğinde yapacak fazla bir şey kalmıyor. Bunu çok ağır bir eleştiri olarak görebilirsiniz, hatta içinizde bana kızanlar da olacaktır ancak size başında da söylediğim gibi ben sadece tecrübelerimi aktarıyorum.

İkinci kısım ise oyunun teknik yanı. Genel olarak oyunun yüz anmiasyonları, dudak mo-cap’leri ve senkronları oldukça güzel olsa da mükemmel değil. Sesler için iyi ya da kötü diyemem. Vahşi hayvanların size yaklaşmakta olduğunu seslerinden anlıyorsunuz, öte yandan ateşli silahlarla çevre sesleri gayet güzel ancak diyaloglarda bir sıkıntı var. Birisi ile konuşurken sırtınızı ona döndüğünüzde kişinin sesi sanki radyodan geliyormuş gibi duyuluyor.

Hadi bunu da geçtim ki oyunun içinde grafik yönünden de irili ufaklı hatalar yok değil ancak en büyük sorun yapay zeka. Artık bu konuda yeni takma isimler bulmak istemiyorum o yüzden doğrudan “mal” diyeceğim onlara. Evet, yapay zeka tam bir “mal”. Size tavsiyem oyunun en başında Grant ile kaçarken sizden ilk defa taş atmasını istediği kısımda taşı ayaklarınızın dibine atmanız ondan sonra neler olacağını bir görün. 

Outpost’lara saldırılarda çok sabırsız olmazsanız inanın bana zorlanacak fazla bir şeyiniz olmayacak. Çünkü düşmanlar hiçbir şekilde taktiksel anlamda olumlu işler yapmıyorlar. Ölen bir düşmanın bulunduğu aynı noktaya yeni bir düşman geliyor, uzaktan sniper ile ateş ederken sizin üzerinize gelmek yerine kampın içinde dolanıp duruyorlar vs. 
 


Bu ada kaç kişilik dayı?
Ana hikaye ve serbest dolaşımın yanında Far Cry 3’te iki ayrı mod daha mevcut. Co-op ve çoklu oyuncu modu.

Co-op’u dört kişiye kadar oynayabiliyorsunuz. Tüm ekibi ve yolcuları korsanlara satan gemi kaptanınızı bulup öldürmek ve kazandığı büyük ikramiyeyi ele geçirmek. Kanımca co-op’lar her zaman çok zevkli olmuştur, hatta bazen oyunun kendisinden bile daha zevkli. Niteki Far Cry 3’ün co-op’u da bu çeşit bir zevk sunuyor sizlere. Serbestlik esas oyundaki kadar geniş olmasa da çok da aramıyorsunuz aslında. Co-op’un esas amacı tam bir takım halinde çalışmak ve zorlukları bu şekilde halledebilmek.

Multiplayer için ise söylenebilecek çok fazla bir söz yok. Karakterinizi geliştirebileceğiniz, yeni silahların açıldığı dört farklı modu olan bir bölümden oluşuyor.  Üstelik çoğu rakip multiplayer modlu oyunların yanında teknik anlamda da çok başarılı değil. Lakin işin içinde map editör olması işleri ilerleyen zamanlarda değiştirebilir. Eğer bu özellik sevilir ve kullanılırsa o zaman belki bu mod için iyi bir şeyler söyleyebiliriz aksi halde CoD veya BF’niz varken bulaşmaya çok gerek yok.

Yazının son sözlerini tamamen kendi fikrim olan cümlelerle bitirmek istiyorum, dolayısı ile bunu incelemeden ayrı tutun lütfen. FPS ile arası iyi olmayan birisi olarak Far Cry 3’ün benim için en güzel yanı hikaye anlatımı ve karakterlerin kişiliklerinin yaratılışı olmuş. Ciddi anlamda zaman zaman “Keşke oyun değil de bir film olsaydı” dediğim oldu oynarken. Özellikle Vaas her ne kadar kötü adam olsa da sizi kendisine çekmeyi biliyor kesinlikle.

İkinci yanı ise hem savaşlarda hem de genel anlamda size sunduğu seçeneklerin bolluğu. Tamam belki yüzlerce değil ancak bir oyundan beklenebilecek seviyede.Peki bu iki unsur beni etkiledi mi? Açıkçası hayır. Far Cry 3’ü oynarken birçok kere sıkıldığımı dile getirmeliyim. Hatta ilk bir saatin ardından bırakmayı bile düşündüm. Bütün o yan görevler, açık dünya, serbestlik iyi güzel ancak maalesef biz oyunculara yeni bir şey değil. Ama bunlar dediğim gibi FPS ile arası iyi olmayan bir adamın sözleri yani eğer siz böyle birisi değilseniz oyunun çok hoşunuza gideceğine eminim.  

Linkler

Far Cry:http://kat.ph/far-cry-1-v1-4-acumulative-patch-crack-t3239285.html
Far Cry 2 :http://kat.ph/far-cry-2-razor1911-iso-t1158450.html
Far Cry 3: http://kat.ph/far-cry-3-reloaded-t6856673.html
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol